Gülmek, doğarken öğrenmediğimiz ama çevreden kopyaladığımız en ironik reflekstir. Bir kahkaha bazen neşedir, bazen korkudur, bazen de sadece bir kaçış yolu. Peki neden bazı kahkahalar gerçeği yansıtmazken bile ısrarla atılır?
Çünkü bazı kahkahalar, gerçek hislerin makyajıdır.
İnsanlar gülerken aslında ne saklar?
Bir odada kalabalık varsa, kahkaha çoğalır. Oda boşsa, sessizlik uzar. Kalabalığın içindeki kahkaha çoğu zaman “ben buradayım” demektir. Anlaşıldım, uyum sağladım, kabul edildim. İşte bu yüzden insanlar bazen bir espri komik olmasa da kahkaha atar. Çünkü orada gülmek, düşünmekten daha güvenlidir.
Kahkaha, bazı zamanlarda yalnızca bir toplumsal şifredir. Mesaj şudur:
- “Ben tehdit değilim.”
- “Ben grubun bir parçasıyım.”
- “Sizi rahatsız etmeyeceğim.”
Yani aslında kahkaha bir duygu değil, bir savunma kalkanıdır.
Gerçek olmayan kahkahalar, ruhun alarmıdır
O yapay kahkahalar, içte kopan fırtınaların üzerine çekilmiş ince bir perde gibidir. Sessizce “ben iyiyim” demeye çalışır. Çünkü ağlamak, zayıflık sayılır. Ama gülmek? Her zaman kabul edilir.
O yüzden insanlar kahkahaya sığınır. Zihin konuşamazsa beden güler. Ve işin ironisi şu ki: en çok gülümseyenler, en sessiz çığlıkları atanlardır.
Sahte kahkaha, içsel çürümeyi cilalar
Bir ofiste patronun kötü esprisine kahkaha atılır. Bir arkadaş ortamında yanlış anlaşılmamak için gülünür. Bir ilişkide huzursuzluğu maskelemek için güler gibi yapılır.
Çünkü bazen gülmek, “konuyu kapatalım” demektir. Bazen “benimle uğraşma”. Bazen de “beni çözme, ben çözülürsem dağılırım”.
Gerçek olmayan kahkahalar, içten değil, hayatta kalmak için atılır.
Gülmenin sahte hali, ruhun diplomatik dili olur
İnsanlar, çocukken daha içten güler. Çünkü filtresizdirler. Ama büyüdükçe, filtreler gelir. Gülüşler törpülenir. Sonra taklit başlar. Herkes birbirinin kahkahasını tekrarlar ama içi boşalır.
Ve bir süre sonra, kişi gerçekten güldüğünde bile “Acaba bu da yapay mı?” diye kendine sorar.
Gerçek kahkaha nedir peki?
Gerçek kahkaha kendiliğinden gelir. Düşünmeden. Kurgusuz. Beklentisiz. Ama bu çağda her şeyin planlandığı bir dünyada, saf kahkaha artık nadirdir. Her kahkaha bir “rol” taşır. Bir onay bekler. Bir dönüş almayı umar.
İnsanlar artık sadece komik şeylere değil, gülmeleri beklendiği için gülerler.
Bazı kahkahalar neden yankılanmaz?
Çünkü iç boşsa, ses çabuk ölür. Gerçek olmayan kahkahalar, yankı bırakmaz. Anlık ses patlamalarıdır. Hiçbir iz bırakmaz. Çünkü gerçek duygunun sesi, sessizlikten sonra gelir.
Yani o gülüş, aslında sadece bir kaçış cümlesidir. Göz göze gelmekten korkan bir bakış gibidir. Ya da karanlıkta mırıldanılan bir ninni. Kimse duymasın diye yükseltilmiş bir çığlık.
Ve işin en çarpıcı kısmı şudur:
İnsanlar gerçek duygularını bastırarak yaşar. O bastırma yerinde biriken şey kahkahadır. Ama boğuktur. Kırılgandır. Kendi içinde yankı yapmaz.
Ve belki de en sessiz acıyı taşıyan şey... en yüksek kahkahadır.