Yıl 1970. Sovyetler Birliği, insanlığın ulaşabildiği en derin noktaya inmeye karar verir. Savaş roketlerinden, uzaya çıkan insanlardan sonra sıra yerin dibine gelir. Rusya’nın kuzeybatısında, Norveç sınırına yakın Kola Yarımadası’nda bir delik açılır. Amacı: dünyanın katmanlarını incelemek. Ama bu sıradan bir bilimsel proje değildir. Derinlik ilerledikçe sesler değişir, taşlar konuşur, zaman bükülür. Ve sonra...

13.000 metreyi geçtiklerinde, jeologlar gece kulaklıklarını takarlar. Çünkü sondaj aleti alışılmışın dışında titreşimler yaymaya başlar. Ses... bir uğultudur. Ama garip olan: Bu uğultunun içine insan sesine benzer iniltiler karışmıştır.

İşte o anda o meşhur cümle fısıldanır:

"Biz cehenneme mi dokunduk?"

Bilim mi, Delilik mi?

Resmi açıklamalarda bu sesin jeolojik frekanslar, manyetik kaymalar ve taşların sürtünme rezonanslarıyla açıklanabileceği söylendi. Ama o gece orada olan bazı mühendisler, "sadece taş sesi değildi" demeye devam etti. Çünkü ses kaydının içine karışan, belli aralıklarla artan ve sonra kesilen anlamlı döngüler vardı. Bu bir sistem miydi? Bir dil miydi? Ya da... unutulmuş bir yankı mıydı?

Duyanlar Kimdi?

Yıl Tanık Anlatılan
1982 Anatoly Petrov “Derinlikten gelen metalik yankılar duyduk, sanki birileri taşların içinde çekiçle vuruyordu.”
1985 Svetlana Gromova (jeofizikçi) “Kulaklığı taktığımda önce normaldi. Sonra bir uğultu geldi. Ama sonra... biri dua ediyordu. Eski Slavca ile.”
1989 Bilinmeyen askerî personel “Ses kayıtlarını merkezden topladılar. Hiçbir veriye tekrar ulaşılamadı. Dosyalar mühürlendi.”

Ses Kayıtları Neden Gizlendi?

Bir teoriye göre bu sesler yalnızca yeraltı çatlaklarının değil, jeolojik hafızanın kaydıydı. Kimi eski metinlere göre dünya canlıdır ve derinliklerinde zamanın kayıtlarını saklar. Eğer bir alan yeterince derinse, ses yalnızca bugünün değil, geçmişin yankısını da getirir. Tıpkı mağara duvarlarındaki resimler gibi, taşın da bir hafızası vardır. Ve Kola’da bu hafıza çatladı.

Kola’nın Girişinde Tabelada Ne Yazıyordu?

1984 yılında bölgeye gelen birkaç yabancı gazeteci, sondaj istasyonunun girişinde şu Rusça ifadeyi gördüklerini söyler:

“Gizli Sesler, Sessiz Kalpleri Uyandırır.”

Bu yazı daha sonra kaldırılır. Yerine hiçbir şey yazılmaz.

Burası Sadece Bir Sondaj Değil, Unutulmuş Bir Kapı mıydı?

Antik haritalarda Kola Yarımadası, “tanrıların diş izleri” olarak betimlenir. Bu ifade, bölgenin altındaki simetrik kırık yapıları anlatır. Bazılarına göre bu alan, geçmişte kullanılan bir yeraltı geçidinin parçasıydı. Bilinçli olarak mühürlenmişti. Ve Sovyetler, bu mührü yanlışlıkla kırdı.

İncil'in bazı eski çevirilerinde “cehenneme iniş” ifadesi için kullanılan kelime kolah köküyle ilişkilendirilir. Slav dillerinde ise “kolya” kelimesi “iç geçit” anlamına gelir. Tesadüf mü?

Kapanmayan Bir Çatlak

1992’de sondaj durduruldu. Nedeni “teknik imkânsızlık” olarak açıklandı. Ama bölgeye o günden sonra siviller alınmadı. Uydudan bölge incelendiğinde, halen ısı salımı yapıldığı görülüyor. Ama orada hiçbir aktif cihaz kalmadı. Derinlik... hâlâ nefes alıyor.

Ve Sesler? Hâlâ Geliyor mu?

Yerel halk zaman zaman gece duyduğu sesleri anlatır. Fısıltılar. İç içe geçmiş uğultular. Rüyaya benzeyen yankılar. Kaydı olmayan ama hissi ağır bırakan tınılar.

Bir gün o derinlik tekrar çağırırsa, cevap verecek kulak kalacak mı bilinmez. Ama şimdilik, taşların altındaki ses... sadece bekliyor.

Belki de Sesin Kendisinden Çok, Ona Duyduğumuz Korku Gerçektir