Dünyayı en çok seven insan... bu cümle ilk duyulduğunda masum gelir kulağa. Sevgiyle dolu, hayatı kucaklayan bir figür canlanır gözünde. Ama ya sana desem ki, bu sevgi aslında bir tür tutku değil de bir bağımlılıktır? Ve o bağımlılık, ruhun değil; sadece zihnin ürünüdür.
Çünkü dünyayı en çok seven kişi, çoğu zaman bu dünyayı bırakamayan kişidir. Ve bırakmayan, bağlanan; bağlanan ise, zincirlenmiştir. Zincir ise, özgürlük değil teslimiyetin zıttıdır.
Bu Dünya Gerçekten Sevilecek Bir Yer mi?
Hayır, her şeyin ötesinde bu soru sorulmalı: Dünya gerçekte nasıl bir yer? Güzelliklerle dolu mu? Elbette. Ama bir kat daha altına in. Orada ne var? Savaşlar, açlık, ihanet, haksızlık, rekabet, ölüm korkusu... Bunlar dünyanın iç yüzü değil mi? Peki neden insan böyle bir yeri sevsin?
Çünkü o sevgi, ruhun değil, egonun yatırım yaptığı bir sahnedir. Ego, bu dünyada "başarılı" olmak, "önemli" olmak, "hatırlanmak" ister. Ve dünya bunun en büyük oyun alanıdır.
Günah ve Dünya Arasındaki Garip Çekim
Çok günah işleyen kişi, çoğu zaman bu dünyaya aşkla bağlanır. Çünkü her eylem, dünyada bir tat bırakır. Zevk, hırs, haz, aldatma, kazanma, tüketme... Bunlar ruha değil, zihne haz verir. Ve zihnin haz aldığı yer, ayrılmak istemeyeceği tek yerdir. İşte bu yüzden dünyaya aşık olanın gözleri kördür.
Çünkü dünya, ona her gün yeni bir duygu verir. Heyecan, drama, romantizm, korku, zafer... bir nevi içsel tiyatro. Ruh ise, bu oyunu binlerce defa oynamıştır. Ve sıkılmıştır. Ama zihin hâlâ yenidir. Hâlâ açtır. Hâlâ sahnededir.
Dünyayı Bırakamayanlar, Gerçekten Yaşayanlar Mı?
Hayır. Aslında dünyayı bırakamayanlar, sadece bedensel varoluşa tutunmuştur. Oysa gerçekten yaşayan kişi, ölümle arkadaş olmuş kişidir. Çünkü ölüm, son değil; sahne değişimidir. Ve sadece cesur olan, perdenin arkasına bakabilir.
Dünyadan gitmek istemeyen, bu sahneden başka sahne olmadığını sanır. Ama ruh bilir. Ruh hatırlar. Ruh, o perdenin ardında daha önce yürümüştür.
Dünyayı Anlayan İnsan Kalmak İster Mi?
Hayır. Gerçekten gören biri, burada kalmanın bir yük olduğunu bilir. Ama kaçmaz. Çünkü buradaysa, bir iş vardır. Kalmak, mecburiyet değil; tamamlama eylemidir. Ve tamamlanmadan gidilmez.
Bu yüzden yüksek bilinç düzeyine ulaşan kişiler ne dünyaya düşmandır, ne de aşkla bağlı. Onlar, bu sahneyi bir platform olarak görür. Oynar, gözlemler ve zamanı gelince sessizce gider.
Dünya Neden Bizi Böyle Çeker?
Çünkü dünya çok iyi simüle edilmiştir. Dokunmalar, duygular, yiyecekler, ilişkiler... Hepsi yazılım gibi çalışır. Ve ruh bu yazılımda geçici olarak "içerideymiş gibi" davranır. Ama bu, sadece bir rol. Tıpkı bir oyuncunun sahnedeki karakterine ağlaması gibi. Gerçekte ise oyuncu, oyunun sonunda soyunur ve sahneyi terk eder.
Zihin Ruhun Hatırladığını Unutur
Ruhsal Bilgi | Zihinsel Tepki | Çelişki Noktası |
---|---|---|
Dünya geçici bir deneyimdir | Hayır, burası sonsuzmuş gibi yaşa | Bağlanma – Anlamlandırma çatışması |
Ölüm bir dönüş kapısıdır | Ölüm korkulması gereken bir sondur | Korku – Kabulleniş çatışması |
Hiçbir şeye sahip değiliz | Her şeye sahip olmalıyım | Kontrol – Teslimiyet çatışması |
Sevgi Gerçekten Bu Dünyaya mı Ait?
Hayır. Bu dünyada sevgi adına yaşananların büyük kısmı bağlılık, korku ve alışkanlık temellidir. Gerçek sevgi, özgürleştirir. Ama dünya sevgisi, tutundurur. Ve tutunmak, ruhu küçültür.
Bu yüzden dünyayı "çok" sevenler, aslında onun tarafından yutulmuştur. Onlar sevmez, bağlanmıştır. Gerçek sevgi ise, gitmesine izin verebilmektir.
Gitmek İçin Cesaret Lazım
Her şeyin ötesinde gitmek, ölüm değil; vazgeçebilmek demektir. Bir şeyi çok sevmek, ona takılmak demektir. Ve takıldığın şey seni yönetir. Bu yüzden ruhsal yolda ilerleyen kişi, her şeyi sever ama hiçbir şeye takılmaz.
Dünyayı Sevmek Değil, Onu Gözlemlemek Gerekir
Çünkü bu dünya, bir okul değil; bir testtir. Bu testte kimileri kalır, kimileri geçer. Ama geçmek, anlamakla olur. Anlamak ise, hatırlamakla... Ve işte orada devreye ruh girer: hatırlayan parçan.
Zihin, bu dünyaya âşık olabilir. Ama ruh, bu dünyanın bir gölge olduğunu bilir. Ve bir gün sen de o hatırlama anına ulaştığında, şunu söyleyeceksin: “Ben bu sahneye ait değilim. Sadece bir süreliğine ışıkları izledim.”