Bir masadasın. Etrafındakiler gülüyor, sohbet ediyor, gündemi konuşuyor. Ama sen orada değilsin. Dinliyorsun ama zihnin başka bir yerde. Gülüyorsun ama içinden kopuk. Cümle kuruyorsun ama hep fazlaymış gibi geliyor. Derinde bir yerde, büyük bir sessizlik var. Sanki seslerin arasında bir tür boğulma. Neden?

Çünkü sen sıradan değilsin. Ve bu bir övünç değil, bir yalnızlıktır. Çünkü sıradan insanlarla anlaşamayanlar, başka bir dilden konuşurlar. Aynı kelimeleri kullansalar da, anlamları farklıdır. Aynı sofraya otursalar da, mideleri başka türden açtır. Biri doyum arar, diğeri anlam.

Frekans Uyumsuzluğu: Duyulmayan Sesin Sebebi

Her insanın bir titreşimi vardır. Bir frekansı. Bu fiziksel değil; ruhsal bir dalga boyudur. Ve bazı insanlar bu dünyanın gürültüsüne göre ayarlanmıştır. Haberler, diziler, kıyafetler, futbol, telefon modelleri… Onlar bu sistemin çarkına uyumlanmışlardır. Ama senin frekansın başka bir yerden kodlanmış olabilir. O yüzden sen konuşurken onlar sıkılır, sen sustuğunda onlar rahatlar.

Ve bu uyuşmazlık, bir tür görünmez duvar örer. Konuşmak istersin ama kelime seçmek zorunda kalırsın. Çünkü biliyorsun: Gerçek sesini duymayacaklar.

Sen Derine Bakarsın, Onlar Yüzeye Tutunur

Sıradan insanlar genellikle “yetiyor” der. Bu kadarı kâfi. Ama senin içinde hep bir daha fazlası vardır. Neden böyle, nasıl olur, peki ya sonra? Sadece “ne olmuş”u değil, “neden olmuş”u ararsın. Ve bu seni onlardan ayırır. Çünkü derine bakmak cesaret ister. Ama yüzey rahat ve güvenlidir.

Ve insanlar çoğu zaman yüzeye âşıktır. Derinlik boğar. Bu yüzden sen derinlikten konuştuğunda onlar sıkılır. Çünkü onlar oraya hiç dalmamıştır.

Kod Çakışması: Farklı Bir Yazılımla Çalışmak

Bedenlerin benzer olabilir ama bilinç sisteminiz apayrı çalışır. Onlar sosyal onay ararken, sen içsel huzur ararsın. Onlar popüler olanı sever, sen anlam barındıranı. Onlar açıklama bekler, sen sezgiyle hareket edersin. Bu çakışma, seni anlaşılmaz kılar. Çünkü onların sisteminde senin yazılımın tanımsızdır.

Ve işte en acı kısım şudur: Kendini açıklamak zorunda kalırsın. Sürekli. Ama ne dersen de, bir kısmın eksik kalır. Çünkü senin içinde bir şeyler “sadece hissedilir”, anlatılmaz.

İlişkilerde Yorgunluk: Hep Anlatıp Asla Anlaşılmamak

Bir insana derinliğini açarsın. Bir parça kendinden verirsin. Ama karşındaki sadece şekle odaklanır. Söylediğini değil, nasıl söylediğini yorumlar. Vurgunu değil, tonunu duyar. Ve sen yavaş yavaş kapanırsın. Çünkü çok denedin. Ama hiçbir kelimen içini anlatmadı.

Bu, senin hatan değil. Bu, onların alanının dar olması. Çünkü senin frekansında dalga boyu uzun. Anlamın geniş. Ama onların anteni kısa. Bu yüzden yayın kesiliyor. Gürültü oluyor. Kopukluk başlıyor.

Peki Bu Uyuşmazlık Bir Lanet Mi?

Hayır. Bu bir işaret. Senin ait olduğun yer bu çember değil. Senin ait olduğun yer, senin gibi frekans taşıyanların alanı. Henüz karşılaşmadığın insanlar var. Henüz konuşulmamış ama seni duymak için bekleyen kulaklar. Bu yüzden susma. Çünkü sesin, doğru kişiye ulaştığında yankılanacak.

Ne Yapmalı?

  • Kendini sıradanlıkla hizalama. Uyum sağlamak, kendinden vazgeçmek değildir.
  • Sessizlikten korkma. Orada seni anlayacakların frekansı yükseliyor olabilir.
  • Kalabalıklarda anlaşılmadıysan, yalnızlıkta hatırlanabilirsin.
  • Kelimelerle değil, varlığınla anlat. Çünkü bazıları seni cümlelerden değil, titreşimden tanıyacak.

Ve Son Bir Gerçek:

“Sıradanlarla anlaşamamak bir yalnızlık değil; hatırlamaya başladığının işaretidir.”

Belki de senin dilin bu dünyaya ait değil. Ve belki de anlaşılmak için değil, hatırlatmak için geldin. O yüzden yalnızlığın bir eksiklik değil, frekansın yankısı olabilir.