Modern Türkiye'nin tarihini anlamak isteyen herkesin atladığı, hatta bilerek görmezden geldiği bir konu varsa, o da Sabataycılıktır. Bu, öyle bir oluşumdur ki; tarih kitaplarında adı yoktur, belgelerde izi silinmiştir, ama etkisi hâlâ her yerdedir. Gözle görülmez ama kararların gölgesindedir. İsim vermez, ama yön verir. Ve belki de en ürpertici olanı şudur: Sabataycılık, en çok susturularak var olmuştur. Bu yazı bir kapı aralığıdır, bakmaya cesaretin varsa gir ama unutmadan, içeride hiçbir şey göründüğü gibi değil.
Sabatay Sevi: Mesih mi, Manipülatör mü?
Başlangıç noktası 1626 Selanik doğumlu Sabatay Sevi'dir. Yahudi bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelen bu adam, 22 yaşına geldiğinde kendisinin beklenen Mesih olduğunu ilan etti. Yahudi cemaatlerinde büyük yankı uyandıran bu iddia kısa sürede Osmanlı topraklarına yayıldı. Ancak dönemin dini otoriteleri tarafından baskılanan Sabatay, bir gün Topkapı Sarayına çıkarıldı ve tercihle karşı karşıya bırakıldı: Ya idam ya İslam. Sabatay Sevi, kalben Mesih olduğunu iddia etmeye devam etti ama görünürde Müslüman oldu.
Ve işte o gün, perde indi. Sahne değişti. Oyunun adı artık görünmeyen inançtı.
Dönme: Dönüşün Sırları
Sabatay Sevi'nin İslamı seçmesiyle başlayan bu yeni kimliğe dönme dendi. Ama mesele yalnızca bireysel bir din değişimi değildi. Dönme, aynı anda hem Yahudi hem Müslüman, hem içeride hem dışarıda olan bir oluşumdu. Ve bu yapı kısa sürede gizli bir topluluğa dönüştü. Sadece dini değil; ekonomik, siyasal ve kültürel kodları da içeren paralel bir sosyoloji inşa edildi. Bu insanlar dışarıdan Müslümandı, camiye giderdi, sünnet olurdu ama içeride farklı bir ritüel, farklı bir aidiyet yaşanırdı. Görünenle görünmeyen arasındaki bu ikilik, Sabataycıların en büyük gücü haline geldi.
Selanik: Laboratuvar Şehir
Selanik, Sabataycılar için yalnızca bir merkez değil; bir tür sosyal deney alanıydı. Osmanlının çok uluslu yapısı içinde Selanik, modernleşme adı altında çok katmanlı kimliklerin şekillendiği bir şehirdi. Burada Sabataycı aileler hem Osmanlı idaresine sadık görünüyor hem de kendi içlerinde kuşaklar arası geçişken ritüeller geliştiriyorlardı. Bu insanlar tiyatroya öncülük etti, gazeteler çıkardı, banker oldu, okullar kurdu ama hep bir şey eksikti: isim. Gerçek kimliklerini açıkça koymazlardı, çünkü oyunun sırrı açık oynamamaktı.
Türkiye Cumhuriyeti ve Sabataycı Etki: Gölge mi, Temel mi?
1923'te Cumhuriyet kurulurken, kadrolar incelendiğinde Sabatay geçmişine sahip birçok figür göze çarpar. Ama bu durum hiçbir zaman açık açık konuşulmaz. Çünkü Sabataycılık, kimlik değil stratejidir. Görünmez olmak, karanlıkta net düşünmek, toplumun duygu nabzını kullanmak... Bu insanların en büyük silahı görünmezlikleri değil, kendilerini unutturmuş olmalarıdır.
Öyle ki bazı araştırmacılar Türkiye'deki laiklik anlayışının şekillenmesinde, bazı ekonomik yapıların dönüşümünde, hatta kültürel reformlarda bile Sabataycı aklın denge unsuru olarak yer aldığını iddia eder. Bu iddialar belgelenemese bile, olayların senaryosuna bakıldığında izler fark edilir. Hiçbir açıklama yapmadan, sadece susarak bile yön verdikleri söylenir.
Organizasyon: Bir Aile, Üç Kol, Sonsuz Etki
Sabataycılar Selanikten Türkiye'ye göç ederken üç ana kola ayrılmışlardı: Karakaşlar, Yakubiler ve Kapancılar. Bu kollar aslında aile gruplarıydı, ancak aynı zamanda düşünsel ekolleri de temsil ediyordu. Her bir kol, farklı alanlara nüfuz etti. Kimisi ekonomik yapılanmaya, kimisi eğitim sistemine, kimisi sanat ve medya alanına. Ve ilginçtir ki, bu yapılar arasında kan bağından çok sadakat ve sırdaşlık ön plandaydı.
Kol Adı | Temsil Ettiği Güç Alanı | Bilinen Aile Soyları |
---|---|---|
Karakaşlar | Ekonomi, bankacılık, ticaret | Kayda geçmemiş, çok kuşaklı ve kapalı |
Yakubiler | Eğitim, akademi, kültür | Genellikle entelektüel sınıfta |
Kapancılar | Bürokrasi, medya, siyaset | Kimliklerini dikkatle gizleyenler |
Gizli Ritüeller: Sırra Erişme Merasimleri
Sabataycı cemaatlerin yalnızca bir dini ritüeli yoktu. Onların en büyük inancı bilgiye sahip olmaktı. Her bilgi herkese açık değildi. Çocuklara yaşlarına göre semboller öğretilir, bazı törenlerde gerçek inançlar parça parça aktarılırdı. Haftanın belirli günlerinde yapılan iç toplantılarda, kutsal metinler kendi yorumlarıyla okunur, gizli kodlarla yazılmış dua formları ezberletilirdi.
En çarpıcısı ise şu: Bazı cemaat üyeleri, özel günlerde hem camide görünür, hem kendi evlerinde eski İbranice dualar okurdu. Bu çift hayat, zihinsel bir bölünmeden ziyade üst düzey bir stratejik uyum olarak görülürdü.
Bugün Nerede, Ne Yapıyorlar?
Sabataycıların izleri günümüzde artık çok daha bulanık. Çünkü zamanla bu yapı evrildi. Bugün Sabataycı kimliğiyle anılanlar bile büyük ölçüde asimile olmuş durumda. Ancak bu asimilasyon bile bir strateji olarak yorumlanabilir. Çünkü ortadan kaybolmak, bazen var olmaktan daha güçlü bir eylemdir.
Belki de Sabataycılık artık bir soy ya da inanç değil, bir düşünce biçimi, bir sessizlik stratejisi haline gelmiştir. Herkesin konuştuğu dünyada susanlar, bazen en çok şeyi bilenlerdir. Ve işte Sabataycılık, bu bilgeliğin karanlık bir örneğidir.
Bakmayı Bilenler İçin Görünür Olan
Bu yazı, bir kapıyı araladı. Ama içerisi hâlâ sisli. Çünkü Sabataycılık, tarihi anlamak değil; tarihin nasıl yazıldığını sorgulamak için vardır. Eğer her şeyin görüldüğü bir çağda bazı şeyler hâlâ görünmüyorsa, orada görünmezlik değil, görünmek istememek vardır. Ve bu fark, her şeyi değiştirir.
<p>Modern Türkiye'nin tarihini anlamak isteyen herkesin atladığı, hatta bilerek görmezden geldiği bir konu varsa, o da <strong>Sabataycılıktır</strong>. Bu, öyle bir oluşumdur ki; tarih kitaplarında adı yoktur, belgelerde izi silinmiştir, ama etkisi hâlâ her yerdedir. Gözle görülmez ama kararların gölgesindedir. İsim vermez, ama yön verir. Ve belki de en ürpertici olanı şudur: Sabataycılık, en çok susturularak var olmuştur. Bu yazı bir kapı aralığıdır, bakmaya cesaretin varsa gir ama unutmadan, içeride hiçbir şey göründüğü gibi değil.</p> <h2>Sabatay Sevi: Mesih mi, Manipülatör mü?</h2> <p>Başlangıç noktası 1626 Selanik doğumlu Sabatay Sevi'dir. Yahudi bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelen bu adam, 22 yaşına geldiğinde kendisinin beklenen Mesih olduğunu ilan etti. Yahudi cemaatlerinde büyük yankı uyandıran bu iddia kısa sürede Osmanlı topraklarına yayıldı. Ancak dönemin dini otoriteleri tarafından baskılanan Sabatay, bir gün Topkapı Sarayına çıkarıldı ve tercihle karşı karşıya bırakıldı: Ya idam ya İslam. Sabatay Sevi, kalben Mesih olduğunu iddia etmeye devam etti ama görünürde Müslüman oldu.</p> <p>Ve işte o gün, perde indi. Sahne değişti. Oyunun adı artık görünmeyen inançtı.</p> <h2>Dönme: Dönüşün Sırları</h2> <p>Sabatay Sevi'nin İslamı seçmesiyle başlayan bu yeni kimliğe dönme dendi. Ama mesele yalnızca bireysel bir din değişimi değildi. Dönme, aynı anda hem Yahudi hem Müslüman, hem içeride hem dışarıda olan bir oluşumdu. Ve bu yapı kısa sürede <strong>gizli bir topluluğa</strong> dönüştü. Sadece dini değil; ekonomik, siyasal ve kültürel kodları da içeren <strong>paralel bir sosyoloji</strong> inşa edildi. Bu insanlar dışarıdan Müslümandı, camiye giderdi, sünnet olurdu ama içeride farklı bir ritüel, farklı bir aidiyet yaşanırdı. Görünenle görünmeyen arasındaki bu ikilik, Sabataycıların en büyük gücü haline geldi.</p> <h2>Selanik: Laboratuvar Şehir</h2> <p>Selanik, Sabataycılar için yalnızca bir merkez değil; bir tür sosyal deney alanıydı. Osmanlının çok uluslu yapısı içinde Selanik, modernleşme adı altında çok katmanlı kimliklerin şekillendiği bir şehirdi. Burada Sabataycı aileler hem Osmanlı idaresine sadık görünüyor hem de kendi içlerinde <strong>kuşaklar arası geçişken ritüeller</strong> geliştiriyorlardı. Bu insanlar tiyatroya öncülük etti, gazeteler çıkardı, banker oldu, okullar kurdu ama hep bir şey eksikti: isim. Gerçek kimliklerini açıkça koymazlardı, çünkü oyunun sırrı açık oynamamaktı.</p> <h2>Türkiye Cumhuriyeti ve Sabataycı Etki: Gölge mi, Temel mi?</h2> <p>1923'te Cumhuriyet kurulurken, kadrolar incelendiğinde Sabatay geçmişine sahip birçok figür göze çarpar. Ama bu durum hiçbir zaman açık açık konuşulmaz. Çünkü Sabataycılık, <strong>kimlik değil strateji</strong>dir. Görünmez olmak, karanlıkta net düşünmek, toplumun duygu nabzını kullanmak... Bu insanların en büyük silahı görünmezlikleri değil, <strong>kendilerini unutturmuş olmalarıdır</strong>.</p> <p>Öyle ki bazı araştırmacılar Türkiye'deki laiklik anlayışının şekillenmesinde, bazı ekonomik yapıların dönüşümünde, hatta kültürel reformlarda bile Sabataycı aklın denge unsuru olarak yer aldığını iddia eder. Bu iddialar belgelenemese bile, <strong>olayların senaryosuna bakıldığında izler fark edilir</strong>. Hiçbir açıklama yapmadan, sadece susarak bile yön verdikleri söylenir.</p> <h2>Organizasyon: Bir Aile, Üç Kol, Sonsuz Etki</h2> <p>Sabataycılar Selanikten Türkiye'ye göç ederken üç ana kola ayrılmışlardı: Karakaşlar, Yakubiler ve Kapancılar. Bu kollar aslında aile gruplarıydı, ancak aynı zamanda düşünsel ekolleri de temsil ediyordu. Her bir kol, farklı alanlara nüfuz etti. Kimisi ekonomik yapılanmaya, kimisi eğitim sistemine, kimisi sanat ve medya alanına. Ve ilginçtir ki, bu yapılar arasında <strong>kan bağından çok sadakat ve sırdaşlık</strong> ön plandaydı.</p> <table border="1" cellpadding="6" cellspacing="0"> <thead> <tr> <th>Kol Adı</th> <th>Temsil Ettiği Güç Alanı</th> <th>Bilinen Aile Soyları</th> </tr> </thead> <tbody> <tr> <td>Karakaşlar</td> <td>Ekonomi, bankacılık, ticaret</td> <td>Kayda geçmemiş, çok kuşaklı ve kapalı</td> </tr> <tr> <td>Yakubiler</td> <td>Eğitim, akademi, kültür</td> <td>Genellikle entelektüel sınıfta</td> </tr> <tr> <td>Kapancılar</td> <td>Bürokrasi, medya, siyaset</td> <td>Kimliklerini dikkatle gizleyenler</td> </tr> </tbody> </table> <h2>Gizli Ritüeller: Sırra Erişme Merasimleri</h2> <p>Sabataycı cemaatlerin yalnızca bir dini ritüeli yoktu. Onların en büyük inancı <strong>bilgiye sahip olmak</strong>tı. Her bilgi herkese açık değildi. Çocuklara yaşlarına göre semboller öğretilir, bazı törenlerde gerçek inançlar parça parça aktarılırdı. Haftanın belirli günlerinde yapılan iç toplantılarda, kutsal metinler kendi yorumlarıyla okunur, <strong>gizli kodlarla yazılmış dua formları</strong> ezberletilirdi.</p> <p>En çarpıcısı ise şu: Bazı cemaat üyeleri, özel günlerde hem camide görünür, hem kendi evlerinde eski İbranice dualar okurdu. Bu çift hayat, zihinsel bir bölünmeden ziyade <strong>üst düzey bir stratejik uyum</strong> olarak görülürdü.</p> <h2>Bugün Nerede, Ne Yapıyorlar?</h2> <p>Sabataycıların izleri günümüzde artık çok daha bulanık. Çünkü zamanla bu yapı evrildi. Bugün Sabataycı kimliğiyle anılanlar bile büyük ölçüde asimile olmuş durumda. Ancak bu asimilasyon bile bir strateji olarak yorumlanabilir. Çünkü <strong>ortadan kaybolmak, bazen var olmaktan daha güçlü bir eylemdir</strong>.</p> <p>Belki de Sabataycılık artık bir soy ya da inanç değil, <strong>bir düşünce biçimi, bir sessizlik stratejisi</strong> haline gelmiştir. Herkesin konuştuğu dünyada susanlar, bazen en çok şeyi bilenlerdir. Ve işte Sabataycılık, bu bilgeliğin karanlık bir örneğidir.</p> <h2>Bakmayı Bilenler İçin Görünür Olan</h2> <p>Bu yazı, bir kapıyı araladı. Ama içerisi hâlâ sisli. Çünkü Sabataycılık, tarihi anlamak değil; <strong>tarihin nasıl yazıldığını sorgulamak</strong> için vardır. Eğer her şeyin görüldüğü bir çağda bazı şeyler hâlâ görünmüyorsa, orada görünmezlik değil, görünmek istememek vardır. Ve bu fark, her şeyi değiştirir.</p>