Gençlik yıllarında, ölüm romantik bir fikirdir. Bir şarkı sözünde geçer, bir şiirin ortasında saklanır. Ölüm, uzak bir hayal gibidir. Ölmek bazen cesaret, bazen öfke, bazen de sıkılmışlıkla anılır. “Ne olacaksa olsun” cümleleri o yaşlarda daha kolay söylenir.
Ama bir gün gelir… Dizlerin eskisi gibi tutmaz. Sabahları kalkarken başın dönmeye başlar. Aynaya baktığında tanıyamadığın birini görürsün. İşte o andan itibaren, ölüm bir fikir olmaktan çıkar. Gerçeğe dönüşür. Ve işin garibi: O andan sonra insan, artık ölmek istemez.
Çelişkinin Kalbinde Yatan Sessiz Sorular
Yaşlılık, sadece bedenin çöküşü değildir. Aynı zamanda ölüm fikrinin şekil değiştirmesidir. Gençken ölüm bir kaçış olabilir. Ama yaşlıyken? Artık her şeyin bedeli ödenmiştir. İnsan ölmekten değil, tam da bu yüzden korkar:
“Ya bu kadar sabretmem boşunaydıysa?”
O güne kadar yaşanan her şey, ölümle birlikte silinip gider mi? Onca acı, sevinç, kayıp, zafer… Ölüm, yaşlı insana sadece “yok oluş” gibi görünmez. Aynı zamanda bütün bir yaşamın boşa geçmiş olabileceği ihtimalini fısıldar. Ve bu ihtimal, ölümün kendisinden daha korkutucudur.
Neden Gençken Ölüm Kolaydır?
- Çünkü hayatın ne kadar değerli olduğunu henüz tam kavramamıştır.
- Çünkü henüz bağ kurduğu şeyler azdır.
- Çünkü "daha fazla yaşayarak ne olacak ki" düşüncesi egemendir.
- Çünkü ölümle flört etmek, hayatla yüzleşmekten kolaydır.
Peki Yaşlanınca Neden Ölümden Kaçılır?
- Çünkü yaşam artık alışkanlıktır. Her gün, ne kadar zor olsa da, tanıdıktır.
- Çünkü insan yıllar boyunca tutunmayı öğrenmiştir. Evlat, eşya, anı, acı… hepsiyle bağ kurmuştur.
- Çünkü yaşlılıkla birlikte ölüm artık dışsal değil, içsel bir gölgeye dönüşür. Sürekli yakındadır.
- Çünkü insan, ölümle değil, yoklukla korkutulur. “Ben yokken dünya devam edecek mi?” sorusu, ruhu sarar.
Tablo: Gençlik ve Yaşlılıkta Ölüm Algısı Farkı
Yaş Evresi | Ölüm Algısı | Duygusal Tepki | Davranış Biçimi |
---|---|---|---|
Gençlik | Romantik, uzak, etkileyici | İsyan, kayıtsızlık | Risk alma, umursamazlık |
Orta Yaş | Teorik gerçeklik | Sorgulama, hazırlık | Sağlıklı yaşam, içsel dönüşüm |
Yaşlılık | Somut ve yaklaşan tehdit | Korku, kaygı, inkâr | Dualar, vedalaşma, kaçınma |
İnsan Yaşlandıkça Hayattan Kopmaz, Hayata Daha Sıkı Tutunur
İronik değil mi? Hayatın zor tarafları daha çok yaşanmışken, insanın hayata tutunma arzusu artar. Çünkü artık yaşamayı öğrenmiştir. Acılarla nasıl başa çıkılır, nasıl hayal kurulur, nasıl sevilir, nasıl susulur… Tüm bunlar öğrenilmiştir.
Bu yüzden ölüm, sadece “son” değil, aynı zamanda tüm öğrendiklerini kaybetmek gibi algılanır. Sanki zihninin içinde yıllar boyu inşa ettiğin büyük bir arşiv, bir anda yanacakmış gibi...
Yaşlıların Ölümü Reddetmesi Mantıksız Değildir
Onlar korkak değildir. Sadece hayatın kıymetini geç öğrenmişlerdir. Ve tam da bu yüzden kolayca bırakmak istemezler.
Bir çocuk, kırık oyuncaklarını kolayca çöpe atabilir. Ama bir antika koleksiyoncusu, çatlamış bir fincanı bile yıllarca saklar. Çünkü anlam yüklemiştir. Yaşlı insan, hayatı böyle görür.
Belki Ölümden Değil, Kapanmamış Hesaplardan Kaçıyoruz
Sevmediğimiz insanlara söyleyemediğimiz sözler, yüzüne hasret kaldığımız dostlar, affedilmemiş hatalar, pişmanlıklar... Bunlar yaşlı zihnin zihinsel döngüsünde takılı kalır.
Ölüm fikri bu yüzden dayanılmaz olur. Çünkü insan bir türlü kapanamaz. Ve bilinç, tamamlanmamış bir dosyayı sistemden silemez.
Son Satırlar… Yaşlılık ve Ölüm Arasındaki Gerçek Sır
Belki de bu yüzden yaşlılar ölmek istemez. Çünkü içten içe şunu bilirler:
Ölüm bir yok oluş değildir. Ama eksik yaşanmış bir hayatın sonuna, ölümle nokta koymak... işte bu, gerçekten ürkütücüdür.