Bir tohum toprağa düşmeden ağaç olmaz. Bir anne karnından kanını, canını, hormonunu paylaşmadan çocuk doğurmaz. Bir yıldız enerjisini saçmadan galaksiye ışık veremez. Evrende tek bir yasa vardır aslında: Sen verdikçe çoğalırsın.

Ve işte insan, bu açık yasayı görmemek için her şeyi yapar. Korkar. Saklar. Tutunur. Cimrilik yapar. Biriktirir. Yetmezmiş gibi başkalarının da biriktirmesine göz diker. Ama işin sırrı tam da burada başlar: Gerçek zenginlik sahip olduklarında değil, verebildiklerinde başlar.

Cimriliğin Sessiz Yoksulluğu

Cimri bir adam düşün. Hesaplı, tutumlu değil; gerçek anlamda cimri. Ne zaman birinden borç istese, yokuş yapar. Misafir gelse huzursuz olur. Yardım isteyen çocuklara bile “çalışsınlar” diyecek kadar katıdır. Ama bu adamın evi vardır, arabası vardır, banka hesabında sıfırı görmemiştir. Peki o zaman sorun ne?

Sorun şu: Sahip olduğunu sandığı hiçbir şeye aslında gerçekten sahip değildir. Çünkü onlarla sevgi paylaşmamıştır. Çünkü o nesneler onun içindeki korkuyu büyütmüş, özgürlüğünü değil. Çünkü her eşyasını sakınırken, aslında kendi ruhunu boğmuştur.

Enerji Akmazsa, Çürür

Vermek, sadece fiziksel değil; bir enerji akışıdır. Para da, zaman da, sevgi de... bir noktada paylaşılmazsa, akışı durur ve çürümeye başlar. Kalbini hiç açmamış bir insanın içine bak. Orada sıcaklık değil, biriktirilmiş yalnızlık bulursun. Çünkü sevgi bile verilmeyince bozulur. Kendine çevrilir ve orada karanlık bir yer kurar: ego.

Doğanın Kodu: Döngü

Bir nehir, suyunu hep yukarıda tutmaya çalışsaydı, deniz diye bir şey olmazdı. Ağaç, oksijenini saklasaydı, biz yaşayamazdık. Arılar balı sadece kendine yapsaydı, çiçekler ölürdü. Ve çiçekler polenlerini yaymasaydı, arılar yok olurdu.

Bu, doğanın döngüsüdür. Bir şey verilir, dönüşür, tekrar gelir. Ama insan bu döngüyü anlamak istemez. Çünkü korkar. Kendisini yoksun bırakmaktan, eksik kalmaktan, geleceksizlikten korkar. Bu yüzden saklar. Ama anlamadığı şey şudur: Asıl eksiklik, vermemekten doğar.

Sahip Olduğunu Sananlar ve İçsel Açlık

Sahip olduğunu zanneden birçok insan, aslında sadece geçici olarak "emanet" almıştır. Lüks evler, arabalar, markalı kıyafetler... Bunlar onun değildir. Bunlar onun benliğinin yansıması da değildir. Çünkü eğer o kişi onları başkalarıyla paylaşmıyorsa, bu eşyalar aslında ona hükmediyordur. O kişi artık onların kölesidir.

Bazıları çocuklarını bile paylaşmaz. Sevgi vermez, övgü vermez. Çünkü sevgi stokladığında güç sahibi olduğunu sanır. Ama çocuk o sevgiyi başka yerlerde aramaya başlar. Ve bir gün döner ve şöyle der: Ben artık seninle aynı dili konuşamıyorum.

Zihinsel Reset: Vermek, Bir İsyandır

Vermek... evet, vermek bir isyandır aslında. Sistemin, kapitalizmin, ego düzeninin suratına atılmış bir tokattır. “Bende var ve bunu paylaşacak cesaretim var” demektir. Bu bir ruhsal asalet göstergesidir. Ve bu yüzden bazıları veren insanları küçümser. Çünkü içten içe onların özgürlüğünü kıskanırlar.

Çünkü veren insan korkusuz insandır. Kaybetmekten korkmaz. Çünkü bilir ki; ne verirse, o zaten dönüşerek başka bir kapıdan gelecektir.

Hiçbir Canlı, Vermeden Çoğalmaz

Canlı Ne Veriyor? Ne Alıyor?
Ağaç Oksijen Karbon, su, ışık
Anne Sevgi, süt, enerji Bir birey, bir bağ
Toprak Besin Yaprak, hayvan dışkısı, ölüm
Arı Polen taşıma Bal

Yani doğa, vermeden çoğalmıyor. Sadece insan bu döngüyü unutmuş gibi yapıyor. Ve bu yüzden içsel yoksulluk çoğalıyor. Lüks içinde depresyon, konfor içinde yalnızlık, başarı içinde tatminsizlik büyüyor.

Görünmeyen Hesap: Ruhun Bilançosu

Hiç düşündün mü? Belki de ruhun da kendi muhasebesi vardır. Belki her vermediğimiz şey, orada bir eksik hane olarak işleniyordur. Ve bu yüzden bazı insanlar hiçbir mantıklı sebep yokken mutsuz uyanıyor olabilir. Çünkü ruhlarının bilançosu negatife geçmiş olabilir.

Belki de gerçek zenginlik banka hesabında değil, ruhsal döngünün artı hanesinde gizlidir. Ve belki de insan, ancak verirken aslında kim olduğunu hatırlayabilir.

Son Kırılma

Ve işte bu yüzden bazı insanlar hiçbir şeye sahip olmasa da sonsuz gibi görünür. Onların gülümsemesi bile berekettir. Çünkü onlar, paylaşımın dilini çözmüşlerdir. Ve paylaşmak, en yüksek frekanstır. Maddeden daha hızlıdır. Zamandan bağımsızdır. Evrensel şifredir. Tanrı'nın ilk nefesi bile, bir "veriş"tir.

O yüzden… belki artık biriktirmek yerine, akıtmayı öğrenmenin zamanı gelmiştir.

Çünkü gerçek servet, seninle birlikte başkasına geçebilen şeydir. Geri kalan, sadece geçici bir yalandır.