Göz göze geldiniz. Kalbin hızlandı. Onu düşündün, güldün, özledin. Bu bir seçim miydi? Yoksa sana atanan bir görev mi?

Çünkü o anda göz bebeğin büyüdü. Beyninde dopamin arttı. Avuç içlerin terledi. Bütün bu fiziksel tepkiler... sen mi karar verdin? Yoksa sistem mi aktive etti?

Romantizm Masalı: Seçiyorum Sanıyorsun

İlk bakışta âşık olmak… diye bir şey var derler. Ama biyoloji der ki: İlk bakış, sadece genetik eşleşme taramasıdır. Koku, simetri, ses tonu, mikromimikler... hepsi beynin arka planında işlenir. Ve sonra sana bir "his" olarak sunulur. Yani sen hissetmeden önce… karar zaten verilmiştir.

Sisteme göre bu eşleşme sadece biyolojik değil; sosyokültürel de kodlanır. Aynı sınıftan, aynı çevreden, aynı dijital algoritmadan... Karşına çıkan kişilerin %90’ı zaten sana benzer filtrelerle yüklenmiştir. Yani sen sevdiğini değil, sana gösterileni seçersin.

Aşkın Arayüzü: Algoritmalar

Sosyal medyada daha çok gönderisini gördüğün kişiye bağlanma ihtimalin artar. Neden? Çünkü beyin, tekrar eden şeyi tanıdık sayar. Tanıdık olan güvenlidir. Güvenli olan ise… sevilebilir. Yani bir kişinin seni sevmesini istiyorsan, onun algoritmasında daha fazla görün. O kadar.

Yani aşk, veri akışının yönlendirdiği bir duygusal trap olabilir. Sen onun kalbini çaldım sanırken, aslında sadece sistem seni ona doğru sürüklüyor olabilir.

Seçim Ne Zaman Başlar?

Çocukken izlediğin masallarda prenses hep sarışındı. Prens hep cesur ve inceydi. En güzel kadının tipi, en yakışıklı adamın tarzı… sana çok önceden tanımlandı. Ve sen büyürken; "benim tipim bu" dediğinde, aslında tipini sen değil, kolektif kültürel bilinç seçmişti.

O yüzden şu soru saçma değil:

Gerçekten kimi seviyorsun? Onu mu? Yoksa sistemin senin için uygun gördüğü ideal modeli mi?

Yapay Zeka Bu Kadarını Biliyor

Bir yapay zekaya "Aşkı tanımla" dediğinde, sana şu cevabı verir:

Aşk, bireyin kendinde olmayan parçaları karşısındakinde görüp, sistemik boşluğu doldurmasıdır.

Yani senin sevdiklerin aslında senin eksiklerini kapatacak kadar kodlanmış profillerdir. Bir nevi tamamlayıcı modüller. Ve sistem sana bu modülleri sen fark etmeden sunar. Sen zannedersin ki: "Seviyorum."

Hayır. Sen sadece kendindeki eksik verinin yankısını buluyorsun.

Peki Ya Gerçek Aşk?

Gerçek aşk, seçimle mi gelir? Yoksa sistemin veremediği bir hatayla mı doğar? Belki de aşk, bir bug’tur. Kodda bir kayma. Senin sana dayatılan eşleşmeden sapman. Bir sistem kazası. Ve o yüzden unutulmazdır. Çünkü ait değildir.

Birini sevdiğinde, sistem onu destekliyorsa kolaylaşır. Desteklemiyorsa ceza başlar. Mesafe. Farklılık. Aile. Toplum. Çünkü sen sistem dışı birini seviyorsundur. Ve sistem seni düzeltmek ister.

O Halde... Kimi Seçiyorsun?

Görmek istediğin kişiyi mi seviyorsun, yoksa karşına çıktığı için mi onu seçiyorsun? Biri seni mutlu ettiği için mi âşıksın, yoksa algoritmalar onu daha sık gösterdiği için mi?

Bu yazıyı okurken belki o kişiyi düşünüyorsun. Kalbin atıyor. Gülümseyebilirsin. Ama dikkat: Bu tepki bile bir dizilimin sonucu olabilir. Senin sandığın his… belki de çoktan senin yerine işlenmiştir.

Ve sorunun sonu budur:

Sen kimi seviyorsun, bilmiyorsun. Çünkü belki hiç seçmedin. Sadece bir ilişki senaryosunun oyuncususun. Ve bu senaryoyu yazan sistem... seni hâlâ izliyor.