Bazen bir insanın ağzından Ben buyum cümlesi çıkar. Nokta. Ne eksik, ne fazla. Ama bu kısa cümlenin içinde, zamanın donduğu bir an, tüm ihtimallerin kuruduğu bir boşluk vardır.
Bu söz, bir zafer ilanı gibi söylenebilir ya da bir yenilginin sessiz itirafı gibi. Ama asıl soru şudur: Ben buyum demek bir kendini bilme halidir mi, yoksa zihinsel bir tükenmenin parmak izi midir?
Kabullenmenin İncecik Çizgisi
Kabullenmek kulağa huzurlu gelir. Kendi sınırlarını bilmek, geçmişiyle barışmak, benliğini anlamak... Bunlar, psikolojide bir tür sağaltıcı denge olarak sunulur. Ancak kabullenmek ile teslim olmak arasındaki fark, bir bıçak sırtı kadar incedir.
Ben buyum diyen biri, gerçekten kendini mi kabullenmiştir, yoksa değişemeyeceğine inandığı için mi öyle kalmayı seçmiştir? Çoğu zaman bu sorunun cevabını kişi bile bilmez. Çünkü zihin, kendini kandırmanın ustasıdır.
Kimlik: Gerçek mi, Zırh mı?
Ben buyum diyen biri, bu cümleyi bir kalkan olarak da kullanıyor olabilir. Belki eleştiriden, beklentilerden, değişme baskısından korunmak için bu kimliği kendine örmüştür. Oysa bu kimlik dediği şey, çoğu zaman çocukluk travmalarının, başarısız deneyimlerin, bastırılmış arzuların kalıplaşmış hâlidir.
Yani aslında ben buyum dediği şey, geçmişte yarım kalmış cümlelerin özetidir. Ve insan, o yarım kalmışlıkla yaşamaya öyle alışır ki; onu kendi gerçeği zanneder.
Kim O Gerçekten?
İnsan kendine dair ne kadar kesin konuşursa, o kadar yanılır. Çünkü benlik dediğimiz şey sabit değil, akışkandır. Her deneyim, her acı, her sevgi, her kayıp bizi değiştirir. Yani ben buyum dediğin anda bile, aslında değişiyorsundur.
Burada ortaya çıkan ironi büyüleyicidir: Kendini sabitlemeye çalışan insan, sabit kalmaya çalışırken bile değişmektedir. Ama o hâlâ, eski kimliğine tutunur. Neden mi? Çünkü tanıdık olan, daima güvenlidir. Tanıdık acı bile, bilinmeyen huzurdan daha konforlu gelir bazen.
Teslimiyetin Kamuflajı
İnsanın kendini buyum diyerek etiketlemesi, çoğu zaman bir kaçıştır. Yetersizliklerinden, yapamadıklarından, cesaret edemediklerinden, yüzleşemediği yanlarından... O yüzden bu cümle çoğu zaman gerçek değil, bir kamuflajdır.
Çünkü gerçek olan şu: İnsan her an başka biri olabilir. Bir karar, bir kelime, bir kayıp, bir bakış... Ve tüm kimlik sistemi yeniden yazılabilir.
Yalan Söyleyen Cümle
Ben buyum derken aslında kişi kendine yalan söylüyor olabilir. Çünkü eğer gerçekten buyduysa, bu kadar yüksek sesle bunu tekrar etmeye ihtiyaç duymazdı. Sessizlik, gerçekliğin en yüksek tonudur bazen.
Oysa bu cümle, çoğu zaman içsel bir isyanın bastırılmış yankısıdır. Bir tür beni böyle kabul et, çünkü başka türlüsünü bilmiyorum çağrısıdır. Ve bu çağrı, çoğu zaman korkunun ta kendisidir: Değişirsem, kim olacağımı bilmiyorum.
Peki Ya Ben Buyum Değilse?
Belki de insanın en büyük ilerlemesi, Ben şu an buyum ama bu değişebilir demeye cesaret etmesidir. Çünkü gerçek dönüşüm, ancak değişme ihtimalini kabul etmekle başlar. Sabit bir benlik inadı, sadece geçmişin zincirlerine daha fazla halka eklemektir.
Asıl cesaret, sabitlenmemekte yatar. Kendini tanımak, kendini sabitlemek değil; kendini her seferinde yeniden tanımaya açık olmaktır.
Ben buyum demek, belki de insanın kendi içinde verdiği en büyük savaşı erken terk etmesidir. Beyaz bayrak sallamak değil de, gri bir sisin içinde kaybolmayı seçmektir.
Zihin mi Kapanıyor, Kapak mı Açılıyor?
Son bir kıvrım bırakalım burada: Belki de ben buyum demek, zihinsel bir kapanma değil, zihinsel bir alarmdır. Belki kişi artık öyle yorgundur ki; yeni bir kapı aralamak yerine, mevcut hücreyi dekore etmeye başlar.
Ve en trajik olanı: O hücreyi evim zanneder.
Oysa insan, her an başka bir insana dönüşebilecek kadar muhteşem, ama bunu fark etmeyecek kadar kör olabilir.
<p>Bazen bir insanın ağzından Ben buyum cümlesi çıkar. Nokta. Ne eksik, ne fazla. Ama bu kısa cümlenin içinde, zamanın donduğu bir an, tüm ihtimallerin kuruduğu bir boşluk vardır.</p> <p>Bu söz, bir zafer ilanı gibi söylenebilir ya da bir yenilginin sessiz itirafı gibi. Ama asıl soru şudur: Ben buyum demek bir kendini bilme halidir mi, yoksa zihinsel bir tükenmenin parmak izi midir?</p> <h2>Kabullenmenin İncecik Çizgisi</h2> <p>Kabullenmek kulağa huzurlu gelir. Kendi sınırlarını bilmek, geçmişiyle barışmak, benliğini anlamak... Bunlar, psikolojide bir tür sağaltıcı denge olarak sunulur. Ancak kabullenmek ile teslim olmak arasındaki fark, bir bıçak sırtı kadar incedir.</p> <p>Ben buyum diyen biri, gerçekten kendini mi kabullenmiştir, yoksa değişemeyeceğine inandığı için mi öyle kalmayı seçmiştir? Çoğu zaman bu sorunun cevabını kişi bile bilmez. Çünkü zihin, kendini kandırmanın ustasıdır.</p> <h2>Kimlik: Gerçek mi, Zırh mı?</h2> <p>Ben buyum diyen biri, bu cümleyi bir kalkan olarak da kullanıyor olabilir. Belki eleştiriden, beklentilerden, değişme baskısından korunmak için bu kimliği kendine örmüştür. Oysa bu kimlik dediği şey, çoğu zaman çocukluk travmalarının, başarısız deneyimlerin, bastırılmış arzuların kalıplaşmış hâlidir.</p> <p>Yani aslında ben buyum dediği şey, geçmişte yarım kalmış cümlelerin özetidir. Ve insan, o yarım kalmışlıkla yaşamaya öyle alışır ki; onu kendi gerçeği zanneder.</p> <h2>Kim O Gerçekten?</h2> <p>İnsan kendine dair ne kadar kesin konuşursa, o kadar yanılır. Çünkü benlik dediğimiz şey sabit değil, akışkandır. Her deneyim, her acı, her sevgi, her kayıp bizi değiştirir. Yani ben buyum dediğin anda bile, aslında değişiyorsundur.</p> <p>Burada ortaya çıkan ironi büyüleyicidir: Kendini sabitlemeye çalışan insan, sabit kalmaya çalışırken bile değişmektedir. Ama o hâlâ, eski kimliğine tutunur. Neden mi? Çünkü tanıdık olan, daima güvenlidir. Tanıdık acı bile, bilinmeyen huzurdan daha konforlu gelir bazen.</p> <h2>Teslimiyetin Kamuflajı</h2> <p>İnsanın kendini buyum diyerek etiketlemesi, çoğu zaman bir kaçıştır. Yetersizliklerinden, yapamadıklarından, cesaret edemediklerinden, yüzleşemediği yanlarından... O yüzden bu cümle çoğu zaman gerçek değil, bir kamuflajdır.</p> <p>Çünkü gerçek olan şu: İnsan her an başka biri olabilir. Bir karar, bir kelime, bir kayıp, bir bakış... Ve tüm kimlik sistemi yeniden yazılabilir.</p> <h2>Yalan Söyleyen Cümle</h2> <p>Ben buyum derken aslında kişi kendine yalan söylüyor olabilir. Çünkü eğer gerçekten buyduysa, bu kadar yüksek sesle bunu tekrar etmeye ihtiyaç duymazdı. Sessizlik, gerçekliğin en yüksek tonudur bazen.</p> <p>Oysa bu cümle, çoğu zaman içsel bir isyanın bastırılmış yankısıdır. Bir tür beni böyle kabul et, çünkü başka türlüsünü bilmiyorum çağrısıdır. Ve bu çağrı, çoğu zaman korkunun ta kendisidir: Değişirsem, kim olacağımı bilmiyorum.</p> <h2>Peki Ya Ben Buyum Değilse?</h2> <p>Belki de insanın en büyük ilerlemesi, Ben şu an buyum ama bu değişebilir demeye cesaret etmesidir. Çünkü gerçek dönüşüm, ancak değişme ihtimalini kabul etmekle başlar. Sabit bir benlik inadı, sadece geçmişin zincirlerine daha fazla halka eklemektir.</p> <p>Asıl cesaret, sabitlenmemekte yatar. Kendini tanımak, kendini sabitlemek değil; kendini her seferinde yeniden tanımaya açık olmaktır.</p> <p>Ben buyum demek, belki de insanın kendi içinde verdiği en büyük savaşı erken terk etmesidir. Beyaz bayrak sallamak değil de, gri bir sisin içinde kaybolmayı seçmektir.</p> <h2>Zihin mi Kapanıyor, Kapak mı Açılıyor?</h2> <p>Son bir kıvrım bırakalım burada: Belki de ben buyum demek, zihinsel bir kapanma değil, zihinsel bir alarmdır. Belki kişi artık öyle yorgundur ki; yeni bir kapı aralamak yerine, mevcut hücreyi dekore etmeye başlar.</p> <p>Ve en trajik olanı: O hücreyi evim zanneder.</p> <p>Oysa insan, her an başka bir insana dönüşebilecek kadar muhteşem, ama bunu fark etmeyecek kadar kör olabilir.</p>