Çünkü yazmak, kelimelerle savaşmak değil; kendinle yüzleşmektir. Ve çoğu insan yazmak istemez. Yüzleşmek istemez. Sadece yazmış olmanın hayalini sever. Kitap yazmak, çoğu insan için bir eylem değil, kimlik fantezisidir.

“Bir gün kitap yazacağım.”

Aslında bu cümlede geçen “bir gün” kelimesi, hiçbir zaman gelmeyecek olan bir günün kibar biçimidir. Zihin bilir. Çünkü o kitap yazılmak istenmez, o kitapla birlikte kabul görmek istenir. Onaylanmak. Fark edilmek. Belki ölümsüz olmak.

Kitap yazmak hayali, insanın sonsuzlukla flörtüdür

Herkesin içinde küçük bir ölümsüzlük arzusu vardır. “Bir iz bırakmalıyım.” der iç ses. Çünkü beden çürür, hayat geçer ama yazılan bir kitap... kalır. Düşüncelerin ciltlenmiş hali olur. Bu yüzden insanlar kitap yazmak ister. Ama yazamazlar.

Çünkü yazmak için önce acı çekmiş olman gerekir. Gerçekten. Derinin altındaki hikayeleri kanatman gerekir. İnsanlar acı çekmek istemez. Kitap yazmak, süslü cümleler değil, damlayan bilinçtir. O bilinçten korkarlar.

Yazmak, maskesiz kalmaktır

Bir kitap, sadece sayfa değil. Aynaya benzeyen bir yapıdadır. Ve yazar o aynaya her baktığında kendini çırılçıplak görür. Yüzündeki tüm roller soyulur. Sözlerin ardındaki gölgeler belirir. Yazmak, kendini açık etmek demektir. İnsanlar bundan korkar.

Çünkü bir şey yazmak, onu dünyaya bırakmak demektir. Ve o şey artık senin kontrolünden çıkar. Başkaları okuyabilir. Yargılayabilir. Anlamayabilir. Veya daha kötüsü... hiç umursamayabilir. Bu olasılık insanların en derin korkularından biridir.

Kitap yazmak isteyenler yazamaz çünkü... anlatacakları şeyin yeterli olduğuna inanmazlar

İç ses hep fısıldar: “Kim okuyacak ki bunu?”
“Bu zaten daha önce yazıldı.”
“Yeterince özgün değilim.”
“Yazarsam aptalca olur.”

Bu sesler yıkıcı değildir. Felç edicidir. Kalemi bile eline almadan geri bırakmana neden olurlar. Asıl engel dışarıda değil, içeridedir. Bir kitap yazmak için önce kendinle savaşman gerekir. Ve çoğu kişi savaşı hiç başlatmaz.

Kitap yazmak, kendini kaydetmektir

O yüzden de zor gelir. Çünkü her yazı, zihninin yankısıdır. Her karakter, bastırdığın bir yönündür. Her paragraf, geçmişten bir izdir. Gerçekten yazmak istiyorsan, her cümleyi kendi kabuğundan sıyırarak yazman gerekir.

Ama insanlar sıyrılmak istemez. Kırılganlıklarını korumak için yazar rolünü ertelemeye devam ederler. Ta ki... hikaye onları içten içe çürütmeye başlayana kadar.

Ve bir gün... geç kalınır

“Yazmak istiyordum ama zamanım olmadı.”
Hayır, zamanın oldu. Cesaretin yoktu.
“Yazacaktım ama hayat çok yoğundu.”
Hayat her zaman yoğundu. Öncelik vermedin.
“Yazmaya başlayacağım ama şu an değil.”
O “şu an”, hiç gelmedi.

Ve o kitap... artık sadece zihinde küflenmiş bir hayal olarak kalır. En çok da bu acıtır: Hiç kimsenin okumadığı bir kitabı, en çok yazar adayı okur. Defalarca kafasında... ama hiç kağıtta değil.

O zaman neden herkes yazmak ister?

Çünkü yazmak, tanrısal bir eylem gibidir. “Hiçlikten bir evren kuruyorsun.” Cümlelerle dünyalar yaratıyorsun. Bu bir güç hissidir. Ama bu güç, ağır bir yük getirir. Ve insanlar güç ister, yük istemez. Bu yüzden hayalini kurar ama adım atmaz.

Kitap yazmak isteyenler çoktur. Ama yazanlar azdır. Çünkü yazmak cesaret ister. Kabullenmeyi, risk almayı, utanmayı, unutulmayı, yanlış anlaşılmayı göze almayı... ve her şeye rağmen kendin olarak kalmayı.

O yüzden… belki kitap yazmak istemiyorsundur aslında. Belki anlatılmak istiyorsundur. Belki seni biri yazsın, desin istiyorsundur: “O kişi... hikayesini geride bıraktı.”

İşte o yüzden... herkes kitap yazmak ister. Ama yazamaz.

<p>Çünkü yazmak, kelimelerle savaşmak değil; <strong>kendinle yüzleşmektir</strong>. Ve çoğu insan yazmak istemez. Yüzleşmek istemez. Sadece yazmış olmanın hayalini sever. Kitap yazmak, çoğu insan için bir eylem değil, <em>kimlik fantezisidir</em>.</p> <p>“Bir gün kitap yazacağım.”</p> <p>Aslında bu cümlede geçen “bir gün” kelimesi, hiçbir zaman gelmeyecek olan bir günün kibar biçimidir. Zihin bilir. Çünkü o kitap yazılmak istenmez, o kitapla birlikte <strong>kabul görmek</strong> istenir. Onaylanmak. Fark edilmek. Belki ölümsüz olmak.</p> <h2>Kitap yazmak hayali, insanın sonsuzlukla flörtüdür</h2> <p>Herkesin içinde küçük bir ölümsüzlük arzusu vardır. “Bir iz bırakmalıyım.” der iç ses. Çünkü beden çürür, hayat geçer ama yazılan bir kitap... kalır. Düşüncelerin ciltlenmiş hali olur. Bu yüzden insanlar kitap yazmak ister. Ama yazamazlar.</p> <p>Çünkü yazmak için önce <strong>acı çekmiş</strong> olman gerekir. Gerçekten. Derinin altındaki hikayeleri kanatman gerekir. İnsanlar acı çekmek istemez. Kitap yazmak, süslü cümleler değil, <em>damlayan bilinçtir</em>. O bilinçten korkarlar.</p> <h2>Yazmak, maskesiz kalmaktır</h2> <p>Bir kitap, sadece sayfa değil. Aynaya benzeyen bir yapıdadır. Ve yazar o aynaya her baktığında kendini çırılçıplak görür. Yüzündeki tüm roller soyulur. Sözlerin ardındaki gölgeler belirir. Yazmak, kendini açık etmek demektir. İnsanlar bundan korkar.</p> <p>Çünkü bir şey yazmak, onu dünyaya bırakmak demektir. Ve o şey artık senin kontrolünden çıkar. Başkaları okuyabilir. Yargılayabilir. Anlamayabilir. Veya daha kötüsü... <strong>hiç umursamayabilir</strong>. Bu olasılık insanların en derin korkularından biridir.</p> <h2>Kitap yazmak isteyenler yazamaz çünkü... anlatacakları şeyin yeterli olduğuna inanmazlar</h2> <p>İç ses hep fısıldar: “Kim okuyacak ki bunu?”<br /> “Bu zaten daha önce yazıldı.”<br /> “Yeterince özgün değilim.”<br /> “Yazarsam aptalca olur.”</p> <p>Bu sesler yıkıcı değildir. <strong>Felç edicidir</strong>. Kalemi bile eline almadan geri bırakmana neden olurlar. Asıl engel dışarıda değil, içeridedir. Bir kitap yazmak için önce kendinle savaşman gerekir. Ve çoğu kişi savaşı hiç başlatmaz.</p> <h2>Kitap yazmak, kendini kaydetmektir</h2> <p>O yüzden de zor gelir. Çünkü her yazı, <em>zihninin yankısıdır</em>. Her karakter, bastırdığın bir yönündür. Her paragraf, geçmişten bir izdir. Gerçekten yazmak istiyorsan, her cümleyi kendi kabuğundan sıyırarak yazman gerekir.</p> <p>Ama insanlar sıyrılmak istemez. Kırılganlıklarını korumak için yazar rolünü ertelemeye devam ederler. Ta ki... hikaye onları içten içe çürütmeye başlayana kadar.</p> <h2>Ve bir gün... geç kalınır</h2> <p>“Yazmak istiyordum ama zamanım olmadı.”<br /> Hayır, zamanın oldu. Cesaretin yoktu.<br /> “Yazacaktım ama hayat çok yoğundu.”<br /> Hayat her zaman yoğundu. Öncelik vermedin.<br /> “Yazmaya başlayacağım ama şu an değil.”<br /> O “şu an”, hiç gelmedi.</p> <p>Ve o kitap... artık sadece zihinde küflenmiş bir hayal olarak kalır. En çok da bu acıtır: <strong>Hiç kimsenin okumadığı bir kitabı, en çok yazar adayı okur.</strong> Defalarca kafasında... ama hiç kağıtta değil.</p> <h2>O zaman neden herkes yazmak ister?</h2> <p>Çünkü yazmak, tanrısal bir eylem gibidir. “Hiçlikten bir evren kuruyorsun.” Cümlelerle dünyalar yaratıyorsun. Bu bir güç hissidir. Ama bu güç, ağır bir yük getirir. Ve insanlar güç ister, yük istemez. Bu yüzden hayalini kurar ama adım atmaz.</p> <p>Kitap yazmak isteyenler çoktur. Ama yazanlar azdır. Çünkü yazmak cesaret ister. Kabullenmeyi, risk almayı, utanmayı, unutulmayı, yanlış anlaşılmayı göze almayı... ve her şeye rağmen <em>kendin olarak kalmayı</em>.</p> <p>O yüzden… belki kitap yazmak istemiyorsundur aslında. Belki <strong>anlatılmak</strong> istiyorsundur. Belki seni biri yazsın, desin istiyorsundur: “O kişi... hikayesini geride bıraktı.”</p> <p>İşte o yüzden... herkes kitap yazmak ister. Ama yazamaz.</p>