İnsan doğduğunda ağlar. İlk eylemi budur. Ve hayat, o ağlamanın devamı gibi geçer. İsteyerek. Talep ederek. Arayarak. Bir oyuncak. Sonra bir kıyafet. Bir diploma. Bir iş. Bir ev. Bir araba. Bir tatil. Ve hep daha fazlası… Ama ne zaman durur bu istek? Asla. Çünkü insan “yetinmeyi” değil, “eksik hissetmeyi” öğrenmiştir. Ve eksikliği, kendine ait sanır.

Yetmeme Hissi, Gerçek Eksiklikten Değil, Sahte Kıyaslardan Doğar

Bir şeyi isterken çoğu zaman kendinden değil, başkasından yola çıkarsın. Komşunun arabası. Patronunun saati. Eski arkadaşının yeni evi. Influencer’ın fit bedeni. Çocuğun başarılı karnesi. Sen aslında o şeyin kendisini değil, o şeyin sağladığını sandığın “değer”i istiyorsundur. Ama bu değer dıştan tanımlanmış bir simülasyondur. Sana ait değil. Senin ruhuna göre şekillenmemiş. Sadece sistemin onayladığı şeylerin listesi. Ve işin tuhafı, bu liste sonsuzdur. Çünkü sistemin sana sunduğu “başarı seviyesi”, hiçbir zaman tamamlanmaz.

Yetmemesi Gerekir: Ekonomik Sistemin Dayandığı Sessiz Kural

Kapitalizm sonsuz üretim, sonsuz tüketim ve sonsuz arzu üzerine kurulur. Eğer sen “artık yeter” dersen… ekonomi çöker. Pazar küçülür. Reklam sektörü işlevini yitirir. Bu yüzden yetmemelidir. Mutlu olman sistem için risklidir. Tatmin, tehlikelidir. O yüzden sana hep eksik hissettirilir. Ürünle. İmajla. Trendle. Ve sen, bu döngüye girmemek için mücadele etmezsen, içinde neyin eksik olduğunu bilemeden sadece “eksik” hissiyle yaşarsın.

İstek Değil, Açlık: Ruhun Yerine Bedenle Doymaya Çalışmak

Bir gömlek alırsın, sevinirsin. Bir gün sonra sıradanlaşır. Yeni bir telefon alırsın, “bu son” dersin. Üç ay sonra yetersiz gelir. Bu yalnızca materyal değil, psikolojik döngüdür. Çünkü çoğu zaman aradığın şey gömlek değildir. Telefon da değildir. Orada aradığın şey “değerli hissetmek”tir. Ama değerli hissetme ihtiyacını maddelerle karşılamaya çalıştığında o his, sürekli kayar. Ve daha fazlasını ister. Ama o daha fazlası da yetmez. Çünkü “değer” dıştan değil, içten gelen bir hissiyattır. Sen onu dışarda ararsan, için hep boş kalır.

İnsan Beyni, Tatmini Kısa Süreli Kaydeder

Nörolojik olarak da bu döngü desteklenir. Dopamin, hedefe ulaşırken salgılanır. Ulaştığında değil. Yani istek duyduğunda mutlu olursun, elde ettiğinde değil. Bu yüzden yeni bir şey satın almak geçici mutluluk verir. Çünkü beyin “arzu” aşamasını ödüllendirir. “Tatmin”e değil, “koşuya” bağımlı hale getirir. Yani mesele varmak değil, hep koşmak. Ve bu koşu, hiçbir yere gitmez.

Durmak: Korkulan Ama Gerekli Eylem

“Artık yeter” diyebilmek, en radikal eylemdir. Çünkü sistem seni durmamaya programladı. Durduğunda düşünmeye başlarsın. Düşündüğünde sorgularsın. Sorguladığında “gerçek ihtiyaç” ile “dayatılmış arzu” arasındaki farkı görürsün. Ve o zaman fark edersin: Belki de senin eksik olan bir şeyin yok. Sadece sana eksikmişsin gibi hissettiren bir dünya var.

Bu Sonsuzluk Nerede Biter?

Daha fazla başarı, daha fazla para, daha fazla görünürlük… Hepsi tek bir boşlukla savaşır: “Ben yeterli miyim?” Ve bu sorunun cevabını dışarda aradığın sürece hiçbir başarı, hiçbir alkış, hiçbir servet seni tatmin etmez. Oysa belki durmak, eksik olmadığını fark etmektir. Belki hiçbir yere gitmeden zaten geldiğin yerin kıymetini anlamaktır. Ve belki en büyük doyum, artık hiçbir şey istememeye cesaret ettiğin yerdedir.