İlkokul sıralarında başlar telkin: "Aferin, çok çalışırsan her şey olursun." Ama kimse neyin "her şey" olduğunu söylemez. Neyin ardından koştuğunu bilmeden, sadece koşarsın. Çünkü övgü almak güzeldir. Çünkü alkış bağımlılık yapar. Sonra zaman geçer. Bir bakarsın, diploma elinde. Kimi işsiz, kimi ezik, kimi depresyonda. Ve kafanda tek bir cümle yankılanır: "Ben elimden geleni yaptım… Neden olmadı?" Belki de sorun bu cümlede değil, bu cümleyi sana yutturanda.
Çalışmakla Kazanmak Arasında Bir Duvar Var
Sana bir örnek vereyim. Günde 14 saat çalışan tekstil işçisi. Yılın 360 günü makinenin başında. Sence "her şey"e yakın mı? Peki Instagram'da sabah kahvesiyle story atan, babasının şirketine CEO yazdıran biri? Ne kadar çalıştı? Ne zaman uğraştı? İşte bu çelişki seni rahatsız etmiyorsa, sen hâlâ uyanmadın demektir. Çünkü çok çalışmakla kazanmak arasındaki çizgi artık rasyonel değil, stratejik. Sistem bilgi değil, pozisyon ödüllendiriyor. Efor değil, network iş yapıyor. Ve zeka değil, görünürlük kazanıyor.
Çalışmak Bir Erdem Değil, Alışkanlık Haline Getirilen Programlama
Sen çalışırken sadece üretmiyorsun. Aynı zamanda düşünme yetini kaybediyorsun. Zihnin yorgunsa, sorgulamaz. Sorgulamazsan, sistemin sana ne verdiğiyle yetinirsin. "En azından bir işim var" demeye başlarsın. "Sabredelim, belki bir gün…" dersin. Ama o "bir gün", hiçbir zaman gelmez. Çünkü sistem o günü sana asla vermez. Yalnızca bir sonraki hedefi verir. Bir üst pozisyon. Bir başka zam. Bir başka derece. Ama hepsi aynı kapıya çıkar: Daha fazla çalışma. Daha fazla yorgunluk. Ve sonunda daha fazla “Neden hâlâ mutlu değilim?” sorusu.
Başarı: Çalışmanın Değil, Konumun Bir Türeviydi
Aslında çoğu başarı hikayesi, başarı değil pozisyon hikayesidir. Doğduğun ev. Gittiğin okul. Babanın tanıdığı. Annenin ilk borç aldığı kişi. Ve sen tüm bunları bilmeden, "ben az çalıştım, ondan olmadı" sanırsın. Oysa gerçek şudur: Sistem, en başta kimin kazanacağını seçmiştir. Sen sadece oyun alanında topu koşturursun. Tribünlerde seni izleyenler, kuralları koyanlardır. Ve sen oynamaktan o kadar yorgun düşersin ki… Oyunu sorgulamayı unutursun.
Çalışmak Seni Özgürleştirmez, Zincirler Yeniden Biçimlenir
Modern kölelik dediğimiz şey tam da budur: Özgür olduğunu zannedersin çünkü çalışıyorsundur. Ama o çalışma, seni kendinden uzaklaştırıyordur. Hayalini kurduğun hayat, artık Instagram’da başkasına aittir. Sen çalışırken bir başkası, senin çabandan sermaye biriktiriyordur. Yani "çok çalışırsan her şey olur" bir motivasyon değil, bir susturucudur. Tepki vermemeni sağlar. Yorgunluğunu kutsallaştırır. Ve seni, içinde ne olduğunu bile bilmediğin bir yarışa mahkum eder.
Her Şey Olmaz: Sadece Bir Şey Olursun
Gerçek şu: Çok çalışırsan her şey olmazsın. Sadece bir şey olursun: Yorgun. Kırgın. Belki biraz başarılı, ama daha çok yönsüz. Çünkü sadece çalıştın ama hiç durup şunu sormadın: Ben neden bunu yapıyorum? Oysa bazen durmak, yönünü aramak çalışmaktan daha değerlidir. Bazen bir soruyu sormak, bin saatlik çabadan daha etkilidir. Ve bazen… çok çalışan değil, çok anlayan kazanır.
Uyanış Noktası: Sistemin Dışında da Bir Hayat Var
"Çok çalışırsan olur" sözü, sana dışarıyı unutturur. Daha çok içeride kalırsın. Ama dışarısı sandığın kadar karanlık değil. Orada yaratıcı fikirler var. Orada çerçevenin dışında düşünen insanlar var. Orada sistemin sunduğu başarı tanımına razı olmayanlar var. Ve belki sen de onlardan birisin. Sadece sana henüz bunun mümkün olduğu söylenmedi. İşte ben şimdi söylüyorum: Çok çalışmakla değil, çok fark etmekle başlar değişim. Yorulmadan önce düşünmeye cesaret edersen… O zaman gerçekten “her şey” mümkün olabilir.