Sabah. Gözler mahmur, zihin hâlâ uykuda. Kapıdan çıkarsın, yüzün hâlâ yarı donuk. Bir asansör, bir sokak, bir koridor... Ve aniden bir ses: "Günaydın." Refleks olarak cevap verirsin: "Günaydın." Ama içinden geçen şu olur: “Hayır, değil. Hiç de aydın değil.”
İşte burada dur. Çünkü bu yazı, sana her sabah boğazından zorla çıkan o iki hecenin ne anlama geldiğini gösterecek. Ve belki de bir daha asla aynı şekilde “günaydın” diyemeyeceksin.
Dilsel Bir Selamlaşma mı, Yoksa Sosyal Emre İtaat mi?
Günaydın demek, kağıt üzerinde sadece bir nezaket cümlesi gibi görünür. Ama sosyolojik derinliği kazıdığında, bu cümle bir tür itaat formuna dönüşür. Toplumun seni "normal" kabul etmesi için gereken ritüel hareketlerden biridir. Günaydın demezsen, tuhaf olursun. Ukala, soğuk, asosyalsin derler. Çünkü sen, yazılmamış kurala karşı gelmişsindir.
Bir sabah sessiz kalmak bile suçtur. Göz göze gelmemek için başını eğdiğinde, sistem seni “düzensiz” ilan eder. Bu yüzden insanlar konuşmak istemedikleri sabahlarda bile “günaydın” demek zorunda hisseder. Dil, bir iletişim aracı olmaktan çıkar, kontrol aracına dönüşür.
Selamlaşmanın Zorunluluğa Dönüşmesi: Antik Bir Program
İnsanlık tarihinde selamlaşma, bir dostluk göstergesinden çok daha fazlasıydı. Eski kabilelerde selam vermek, "bende silah yok" demenin jestiydi. Bugünün “günaydın”ı da aynı şeyi yapar. Sabahları bir tür güven tazeleme kodudur. Ama bu kod artık içten gelmez. Otomatikleşmiştir. Yani samimi değil, sosyal bir zırhtır.
Sistemin sana dayattığı bu zırhı giymediğinde, dışlanırsın. Çünkü günaydın dememek, sistemde bir bozukluk işaretidir. “Bu kişi bizim dilimizi konuşmuyor, dikkatli olun.” Mesajı yayılır. Ve çoğunluk, bu kişiden uzaklaşır.
Zihin Programlaması: Aynı Kelime, Her Gün
Düşünsene... Her gün, aynı saatlerde, aynı kelimeleri söylüyorsun. Bir tür dil döngüsü. Bu, fark edilmeden beyne yüklenen bir davranış algoritmasıdır. Ve işin kötüsü, sen bunu fark etmezsin. Çünkü herkes yapıyor.
Aynı kelimeleri tekrarlamak, bilinçaltını şekillendirir. Sabahları “günaydın” diyerek, aslında yeni günün senin kontrolünde olmadığını kabul etmiş olursun. Yeni bir gün başlamıştır, ve sen bunun adına ancak izin verilmiş kelimelerle cevap verebilirsin.
Günaydın Demek | Günaydın Dememek |
---|---|
Sosyalleşmenin kanıtı | Sapmanın işareti |
Toplumsal kabul | Sessizlikle dışlanma |
Sisteme uyum | Bireysel sorgulama |
Normlara saygı | Normların reddi |
Sabah Nezaketi mi, Mikro-Tahakküm mü?
Çalışma hayatında "günaydın" demek, ast-üst ilişkisini de kodlar. Alt kademede çalışan kişi günaydın demezse, bu "saygısızlık" olarak görülür. Ama üst kademede biri demediğinde, bu "yoğunluk" ya da "lider tavrı" sayılır. Yani aynı kelimenin yokluğu bile sınıfsal anlam taşır.
Demek ki “günaydın” sadece bir selam değildir. Sınıfın, rolün, yerin ve kimliğin şifreli göstergesidir. Ve bu şifre her sabah yeniden girilir. Tıpkı parmak izi gibi. Her gün, her yerde.
Ya Günaydın Dememeye Karar Verirsen?
Eğer sabahları "günaydın" demezsen, önce ufak tepkiler gelir. Sonra yavaşça konuşmalar azalır. Göz kontağı kesilir. Sosyal etiketin silinir. Çünkü sen sistemin sabah protokolüne karşı gelmişsindir. Ve bu, sabahları sessiz protesto gibidir.
Ama belki de asıl aydınlık o zaman başlar. Belki de o sabah, ilk kez gerçekten sen olursun. Gülmek zorunda kalmadan gülümsersin. Selam vermeden saygı duyarsın. Konuşmadan anlaşmayı öğrenirsin.
Son Cümle
Günaydın bir cümle değil, bir yazılım olabilir. Ve her sabah sistem sana “uyan” değil, “itaat et” diyor olabilir. Peki sen gerçekten uyanıyor musun, yoksa sadece program mı başlatıyorsun?