Bir insan doğar. Gözlerini açar. İlk nefesiyle birlikte sistem onu mühürler. Kordon kesilmeden önce bile yazılmıştır kaderi. Büyürken ona sevgi, umut, hayal satılır. İyi biri ol, çalışkan ol, kurallara uy. Sonra hayat seni sever. Koca bir yalanı, sanki alnına yapıştırır gibi öğretirler.
Ama bazıları erken uyanır. Her şeyin bir tiyatro olduğunun, oyuncuların yorgun ama mecburen oynadığı bir sahne olduğunu fark eder. Sonra başka bir şey olur: o insanlar ya çığlık atar ya da sessizce sistemin içine gömülür.
Gizli Otoriteler: Görünmez Ama Her Yerde
Her toplumun, her çağın, her inancın ardında kendini göstermeyen bir el vardır. Adını koyamazsın. Bazen bir bankadır, bazen bir dernektir, bazen bir aile soyudur. Ama hep oradadır. Yönlendirir, düzenler, şekillendirir.
Sen yaşadığını zannedersin ama aslında onlardan aldığın bir yaşam hakkını tüketiyorsundur. Tüm düzen, tüm özgürlük ve kaos, bu yapılar tarafından önceden hesaplanmıştır. Senin yapacağını düşündüğün isyan, zaten onlara hizmet eder.
Sana sokaklarda bağırma izni verilir. Ama sadece belli saatlerde. Duvarlara yazı yazabilirsin ama boyanın tonu belirlenmiştir. Çok bağırırsan kendi halkın seni susturur. Çünkü özgürlük, bir illüzyon gibi gözünde parlatılmıştır. Gerçek özgürlüğün bedeli hiç anlatılmaz.
İnsan Gerçekten Özgür Olursa Ne Olur?
Bir gün tüm düzen kaldırıldığında, herkes dilediğini yaptığında, ne olur? Yüzeyde şiirler, müzikler ve barış hayalleri filizlenir. Ama sonra birileri bağırmaya başlar. "Ben daha güçlüyüm!", "Ben liderim!", "Ben tanrıyım!". Sonra gruplar oluşur. Gruplar birbirine düşer. Herkes kendi doğrusunu kutsar.
İnsan özgür kaldığında ne yazık ki insan doğası da özgürleşir. İçindeki şiddet, arzu, hırs zincirlerinden boşalır. Çoğunluk hâlâ sakin olsa da azınlık, sistemi darmadağın etmeye yeter. Tarih bunu çok gördü. Fransız Devriminin sonunda devrimi yapanlar devrildi. Özgürlük isterken, kafalar uçtu.
Öyleyse sor: Gerçekten özgürlük mü istiyorsun, yoksa sadece seni yönetecek daha şefkatli bir çoban mı?
Kaosun Anatomisi ve İnsan Doğası
Psikolojide kaotik özgürlük diye bir şey yoktur. İnsan zihni sınırlarla çalışır. Harita ister, yön ister. Kurallar kalktığında önce coşku gelir, sonra kararsızlık, ardından kargaşa. Kargaşa bir süre sonra yerini korkuya bırakır. İnsanlar bir lider arar. Biri çıkar: Ben düzen getiririm. der. Ve o kişi, en başta özgürlük isteyenlerin başına yeni prangaları takar.
Çünkü insan doğası çelişkilidir. Ne tam özgür kalabilir, ne de tam itaate dayanır. İkisi arasında savruldukça yavaş yavaş çözülür.
İki Denklem Arasında: Şeytani Yönetim mi, Kaotik Özgürlük mü?
Şeytani Yöneticiler Altında Yaşam | Kaotik Özgürlük Altında Yaşam |
---|---|
Kısıtlı ama güvenli | Sınırsız ama tehlikeli |
Emirlerle belirlenmiş sınırlar | İçgüdüsel çatışmalar |
Hesaplı yalanlarla yaratılmış konfor | Gerçeğin ham, yakıcı hali |
Kölelik ama düzenli yaşam | Bağımsızlık ama potansiyel kıyamet |
Her iki yol da insana göre değil. Ama insan, hep bir yol seçmek zorunda bırakılıyor. Çünkü gri bölgelerde yaşamak daha zordur.
Kim Kurtaracak Bizi?
İşte asıl tehlike burada başlar. Herkesin içinde bir kurtarıcı özlemi yatar. Ama kurtarıcılar ya sistemin uzantısıdır ya da kendi şeytanlarını taşır.
Ve belki de bu yüzden, insanlar yönetilmek ister. Çünkü yönetilmek, düşünmekten kolaydır. Karar vermekten kolaydır. Özgürlük acıtır. Yanlış yapabilme ihtimali korkutur. Ve o korkudan kaçmak için, insanlar zincirlerini bile kendi elleriyle takar.
Öyleyse?
Belki de mesele özgürlük değil. Belki mesele şu: Bilinçli kölelik mi, bilinçsiz kaos mu? Hangisi daha yaşanabilir?
Cevap yok. Çünkü her cevap, seni başka bir hapishaneye hapseder. O yüzden bu yazının sonu da yok. Çünkü her son bir başka sistemdir.
<p>Bir insan doğar. Gözlerini açar. İlk nefesiyle birlikte sistem onu mühürler. Kordon kesilmeden önce bile yazılmıştır kaderi. Büyürken ona sevgi, umut, hayal satılır. İyi biri ol, çalışkan ol, kurallara uy. Sonra hayat seni sever. Koca bir yalanı, sanki alnına yapıştırır gibi öğretirler.</p> <p>Ama bazıları erken uyanır. Her şeyin bir tiyatro olduğunun, oyuncuların yorgun ama mecburen oynadığı bir sahne olduğunu fark eder. Sonra başka bir şey olur: o insanlar ya çığlık atar ya da sessizce sistemin içine gömülür.</p> <h2>Gizli Otoriteler: Görünmez Ama Her Yerde</h2> <p>Her toplumun, her çağın, her inancın ardında kendini göstermeyen bir el vardır. Adını koyamazsın. Bazen bir bankadır, bazen bir dernektir, bazen bir aile soyudur. Ama hep oradadır. Yönlendirir, düzenler, şekillendirir.</p> <p>Sen yaşadığını zannedersin ama aslında onlardan aldığın bir yaşam hakkını tüketiyorsundur. Tüm düzen, tüm özgürlük ve kaos, bu yapılar tarafından önceden hesaplanmıştır. Senin yapacağını düşündüğün isyan, zaten onlara hizmet eder.</p> <p>Sana sokaklarda bağırma izni verilir. Ama sadece belli saatlerde. Duvarlara yazı yazabilirsin ama boyanın tonu belirlenmiştir. Çok bağırırsan kendi halkın seni susturur. Çünkü özgürlük, bir illüzyon gibi gözünde parlatılmıştır. Gerçek özgürlüğün bedeli hiç anlatılmaz.</p> <h2>İnsan Gerçekten Özgür Olursa Ne Olur?</h2> <p>Bir gün tüm düzen kaldırıldığında, herkes dilediğini yaptığında, ne olur? Yüzeyde şiirler, müzikler ve barış hayalleri filizlenir. Ama sonra birileri bağırmaya başlar. "Ben daha güçlüyüm!", "Ben liderim!", "Ben tanrıyım!". Sonra gruplar oluşur. Gruplar birbirine düşer. Herkes kendi doğrusunu kutsar.</p> <p>İnsan özgür kaldığında ne yazık ki insan doğası da özgürleşir. İçindeki şiddet, arzu, hırs zincirlerinden boşalır. Çoğunluk hâlâ sakin olsa da azınlık, sistemi darmadağın etmeye yeter. Tarih bunu çok gördü. Fransız Devriminin sonunda devrimi yapanlar devrildi. Özgürlük isterken, kafalar uçtu.</p> <p>Öyleyse sor: Gerçekten özgürlük mü istiyorsun, yoksa sadece seni yönetecek daha şefkatli bir çoban mı?</p> <h2>Kaosun Anatomisi ve İnsan Doğası</h2> <p>Psikolojide kaotik özgürlük diye bir şey yoktur. İnsan zihni sınırlarla çalışır. Harita ister, yön ister. Kurallar kalktığında önce coşku gelir, sonra kararsızlık, ardından kargaşa. Kargaşa bir süre sonra yerini korkuya bırakır. İnsanlar bir lider arar. Biri çıkar: Ben düzen getiririm. der. Ve o kişi, en başta özgürlük isteyenlerin başına yeni prangaları takar.</p> <p>Çünkü insan doğası çelişkilidir. Ne tam özgür kalabilir, ne de tam itaate dayanır. İkisi arasında savruldukça yavaş yavaş çözülür.</p> <h2>İki Denklem Arasında: Şeytani Yönetim mi, Kaotik Özgürlük mü?</h2> <table border="1" cellpadding="8" cellspacing="0"> <tbody> <tr> <th>Şeytani Yöneticiler Altında Yaşam</th> <th>Kaotik Özgürlük Altında Yaşam</th> </tr> <tr> <td>Kısıtlı ama güvenli</td> <td>Sınırsız ama tehlikeli</td> </tr> <tr> <td>Emirlerle belirlenmiş sınırlar</td> <td>İçgüdüsel çatışmalar</td> </tr> <tr> <td>Hesaplı yalanlarla yaratılmış konfor</td> <td>Gerçeğin ham, yakıcı hali</td> </tr> <tr> <td>Kölelik ama düzenli yaşam</td> <td>Bağımsızlık ama potansiyel kıyamet</td> </tr> </tbody> </table> <p>Her iki yol da insana göre değil. Ama insan, hep bir yol seçmek zorunda bırakılıyor. Çünkü gri bölgelerde yaşamak daha zordur.</p> <h2>Kim Kurtaracak Bizi?</h2> <p>İşte asıl tehlike burada başlar. Herkesin içinde bir kurtarıcı özlemi yatar. Ama kurtarıcılar ya sistemin uzantısıdır ya da kendi şeytanlarını taşır.</p> <p>Ve belki de bu yüzden, insanlar yönetilmek ister. Çünkü yönetilmek, düşünmekten kolaydır. Karar vermekten kolaydır. Özgürlük acıtır. Yanlış yapabilme ihtimali korkutur. Ve o korkudan kaçmak için, insanlar zincirlerini bile kendi elleriyle takar.</p> <h2>Öyleyse?</h2> <p>Belki de mesele özgürlük değil. Belki mesele şu: Bilinçli kölelik mi, bilinçsiz kaos mu? Hangisi daha yaşanabilir?</p> <p>Cevap yok. Çünkü her cevap, seni başka bir hapishaneye hapseder. O yüzden bu yazının sonu da yok. Çünkü her son bir başka sistemdir.</p>