Bir doğum fotoğrafı… Oksijen maskesi takılmış bir anne, ağlayan bir bebek, ve ağlayan bir baba… Yüzlerce beğeni, onlarca yorum: “Hayatınızın zirvesi bu işte.” Ama asıl soru şurada başlıyor: Kimin hayatı, kimin zirvesi?

Doğum: Biyolojik Süreç mi, Sosyal Program mı?

İnsanlık, milyonlarca yıldır üreme yeteneğine sahipti. Ama son 150 yılda çocuk sahibi olmak, yalnızca fizyolojik değil, sosyal bir görev haline geldi. Modern toplum, üremeyi “hayatın tamamlanması” koduyla yeniden inşa etti. Yani artık doğurmazsan eksiksin. Çocuk yapmazsan “yarım insan” oluyorsun.

Bu sadece içgüdüsel bir istek değil. Bu, sürekli tekrarlanan bir anlatıdır. Reklamda, dizide, aile yemeğinde, WhatsApp grubunda… Sana her yerde aynı şey söylenir: "Gerçek hayat, çocukla başlar."

Zirve Kavramı Kimin İçin Geçerli?

Zirveye ulaşmak, bireysel potansiyelin doruğu anlamına gelir. Peki çocuk sahibi olmak herkes için gerçekten bu mu? Yoksa toplumsal yazılımın dayattığı bir “standart zirve” mi?

Çünkü toplum, çeşitliliği değil, standartlaşmayı sever. Herkes aynı anda, aynı yaşlarda, aynı şekilde bir şeyler yaşasın ister. Çocuk da bu standardın kutsal simgesidir. Ve dışına çıkarsan, sessizce sistem dışı ilan edilirsin.

Tablo: Sosyal Algı vs. Gerçek Hisler

Durum Toplumun Söylediği Bireyin İç Sesi
Çocuk sahibi olmak "Tamamlandın." "Ben hala eksik hissediyorum."
Çocuk istememek "İleride pişman olursun." "Şu an huzurluyum."
Çocuk yapınca depresyona girmek "Geçer canım, hormonlardandır." "Ben kendimi kaybettim."

Hayatın Zirvesi mi, Bireysel Dağılma mı?

Bazıları için çocuk, gerçekten varoluşun anlamı olabilir. Ama herkes için bu böyle mi olmak zorunda? Hayatının merkezine kendini değil de, çocuğunu koymak, gerçekten gelişim mi? Yoksa “benden daha değerli biri geldi” diyerek, sessizce sahneden çekilmek mi?

Çünkü çocukla birlikte başlar görünmeyen bir süreç: Kimliğini kaybetme, bireysel arzuların bastırılması, zamanın rehin alınması. Ve bu süreç, toplum tarafından “fedakarlık” adı altında kutsanır. Sen kendinden geçtikçe, daha çok alkış alırsın.

Devletin, Dinlerin ve Ekonominin Gözünden Çocuk

Devlet, nüfusu sever. Vergi mükellefi üretmek ister. Dinler, soyun sürmesini ister. Ekonomi, yeni tüketiciler doğurmanı bekler. Yani çocuk sadece senin değil; çocuk sistemin yatırım aracıdır.

Senin “anne oldum, artık içim huzurlu” dediğin an, devletin “yeni bir vatandaş daha geldi” dediği andır. Bir anlamda sen, yalnızca biyolojik değil; toplumsal üretim hattında bir dişli olmuşsundur.

Çocuk Sahibi Olmanın Alternatifsizleştirilmesi

Bu dünyada çocuk istememek, çoğu zaman saldırı alır. Sana “egoistsin” derler. “Yalnız öleceksin.” Ama neden kimse şunu sormaz: Birini doğurmadan da bir hayat yaratamaz mısın? Zirve sadece bebek mi olmalı? Bir fikir, bir sanat eseri, bir dönüşüm, bir yolculuk da zirve olamaz mı?

Ve Sonunda...

Hayat, tek yönlü bir merdiven değildir. Zirve, sadece doğurmakla ulaşılabilecek bir yükseklik değil. Belki de en büyük zirve, seni doğurmak zorunda kalmadan tamamladığın bir hayat olabilir. Ve belki de, senin “zirve” sandığın şey, sadece başkalarının inşa ettiği bir platformdur. Sen sadece oraya çıkarıldın. Ama yüksekte olmak, her zaman özgür olmak değildir.

<p>Bir doğum fotoğrafı… Oksijen maskesi takılmış bir anne, ağlayan bir bebek, ve ağlayan bir baba… Yüzlerce beğeni, onlarca yorum: “Hayatınızın zirvesi bu işte.” Ama asıl soru şurada başlıyor: Kimin hayatı, kimin zirvesi?</p> <h2>Doğum: Biyolojik Süreç mi, Sosyal Program mı?</h2> <p>İnsanlık, milyonlarca yıldır üreme yeteneğine sahipti. Ama son 150 yılda çocuk sahibi olmak, yalnızca fizyolojik değil, sosyal bir görev haline geldi. Modern toplum, üremeyi “hayatın tamamlanması” koduyla yeniden inşa etti. Yani artık doğurmazsan eksiksin. Çocuk yapmazsan “yarım insan” oluyorsun.</p> <p>Bu sadece içgüdüsel bir istek değil. Bu, sürekli tekrarlanan bir anlatıdır. Reklamda, dizide, aile yemeğinde, WhatsApp grubunda… Sana her yerde aynı şey söylenir: "Gerçek hayat, çocukla başlar."</p> <h2>Zirve Kavramı Kimin İçin Geçerli?</h2> <p>Zirveye ulaşmak, bireysel potansiyelin doruğu anlamına gelir. Peki çocuk sahibi olmak herkes için gerçekten bu mu? Yoksa toplumsal yazılımın dayattığı bir “standart zirve” mi?</p> <p>Çünkü toplum, çeşitliliği değil, standartlaşmayı sever. Herkes aynı anda, aynı yaşlarda, aynı şekilde bir şeyler yaşasın ister. Çocuk da bu standardın kutsal simgesidir. Ve dışına çıkarsan, sessizce sistem dışı ilan edilirsin.</p> <h2>Tablo: Sosyal Algı vs. Gerçek Hisler</h2> <table border="1" cellpadding="8" cellspacing="0"> <tbody> <tr> <th>Durum</th> <th>Toplumun Söylediği</th> <th>Bireyin İç Sesi</th> </tr> <tr> <td>Çocuk sahibi olmak</td> <td>"Tamamlandın."</td> <td>"Ben hala eksik hissediyorum."</td> </tr> <tr> <td>Çocuk istememek</td> <td>"İleride pişman olursun."</td> <td>"Şu an huzurluyum."</td> </tr> <tr> <td>Çocuk yapınca depresyona girmek</td> <td>"Geçer canım, hormonlardandır."</td> <td>"Ben kendimi kaybettim."</td> </tr> </tbody> </table> <h2>Hayatın Zirvesi mi, Bireysel Dağılma mı?</h2> <p>Bazıları için çocuk, gerçekten varoluşun anlamı olabilir. Ama herkes için bu böyle mi olmak zorunda? Hayatının merkezine kendini değil de, çocuğunu koymak, gerçekten gelişim mi? Yoksa “benden daha değerli biri geldi” diyerek, sessizce sahneden çekilmek mi?</p> <p>Çünkü çocukla birlikte başlar görünmeyen bir süreç: Kimliğini kaybetme, bireysel arzuların bastırılması, zamanın rehin alınması. Ve bu süreç, toplum tarafından “fedakarlık” adı altında kutsanır. Sen kendinden geçtikçe, daha çok alkış alırsın.</p> <h2>Devletin, Dinlerin ve Ekonominin Gözünden Çocuk</h2> <p>Devlet, nüfusu sever. Vergi mükellefi üretmek ister. Dinler, soyun sürmesini ister. Ekonomi, yeni tüketiciler doğurmanı bekler. Yani çocuk sadece senin değil; çocuk sistemin yatırım aracıdır.</p> <p>Senin “anne oldum, artık içim huzurlu” dediğin an, devletin “yeni bir vatandaş daha geldi” dediği andır. Bir anlamda sen, yalnızca biyolojik değil; toplumsal üretim hattında bir dişli olmuşsundur.</p> <h2>Çocuk Sahibi Olmanın Alternatifsizleştirilmesi</h2> <p>Bu dünyada çocuk istememek, çoğu zaman saldırı alır. Sana “egoistsin” derler. “Yalnız öleceksin.” Ama neden kimse şunu sormaz: Birini doğurmadan da bir hayat yaratamaz mısın? Zirve sadece bebek mi olmalı? Bir fikir, bir sanat eseri, bir dönüşüm, bir yolculuk da zirve olamaz mı?</p> <h2>Ve Sonunda...</h2> <p>Hayat, tek yönlü bir merdiven değildir. Zirve, sadece doğurmakla ulaşılabilecek bir yükseklik değil. Belki de en büyük zirve, seni doğurmak zorunda kalmadan tamamladığın bir hayat olabilir. Ve belki de, senin “zirve” sandığın şey, sadece başkalarının inşa ettiği bir platformdur. Sen sadece oraya çıkarıldın. Ama yüksekte olmak, her zaman özgür olmak değildir.</p>