Bazı sabahlar uyanırsın ve gün daha başlamadan karşına çıkan insanlar seni tüketmeye başlar. Sokakta birinin bakışı rahatsız eder, marketteki kasiyer agresiftir, telefonlar ters düşer, eski sevgilin bile mesaj atar: “Nedenini bilmem ama seni düşündüm.” Ve sen o gün, o günü “kötü” olarak etiketlersin. Sanki evrenle senin aranda bir uyuşmazlık vardır. Ama ertesi gün… başka biri olursun. İnsanlar kibar, işler yolunda, müzikler güzel, hava tanrısal. Peki bu farklılık sadece senin ruh halin midir? Yoksa… bazı günler gerçekten “karanlık günler” midir?
Günün Frekansı: Bir Mit mi, Yoksa Gözden Kaçan Bir Algoritma mı?
Zaman çizgisi, sanıldığı gibi düz değildir. Her gün, evrensel bir koordinatın uzantısıdır. Tıpkı Ay’ın gelgitleri etkilemesi gibi, günlerin de bir manyetik titreşimi vardır. Eski toplumlar bunu bilirlerdi. Romalılar bazı günleri uğursuz ilan ederdi. Osmanlı’da Cuma günleri sadece ruhani işler yapılırdı. Çin takvimi bazı günleri kırmızıyla işaretlerdi: “Büyük gölge var.” Bugün ise bu bilgi, takvim uygulamalarında yok. Çünkü modernlik, zamanın ruhunu öldürdü.
Karşımıza Çıkan İnsanlar Neden Belli Günlerde Benzerleşir?
Sen bir alıcısın. Çevrende olup biteni sadece gözlerinle değil, elektromanyetik alanınla da algılarsın. Bazı günlerde bu alan genişler, bazı günlerde daralır. Daraldığı günlerde titreşimin düşük frekansta olan kişilerle çakışırsın. Yani sen bir mıknatıssın, ve o gün çektiğin parçacıklar değişmiş olur.
Ama sadece sen değil. Aynı gün, milyarlarca insan aynı göksel konumlara maruz kalır. Ve ortaya kolektif bir ruh hali çıkar. Bazen herkesin siniri bozulur. Bazen herkes umutsuzdur. Bazense hiçbir şey olmadan göz göze geldiğin kişi sana “iyi ki varsın” der.
Bugün Neden Böyle Geçti?
Bu sorunun cevabı üç katmandadır:
- Göksel Katman: Ay, Güneş ve diğer gök cisimlerinin elektromanyetik etkisi. NASA'nın bile ölçtüğü ama halka açıklamadığı verilerle belirlenen “günlük manyetik fırtına” haritaları buna dair ipuçları taşır.
- Kolektif Bilinç Katmanı: O gün herkes bir haberle, bir dalga ile etkilenmiş olabilir. Yüzlerce yıl önce bile bu durumdan korkulurdu. Bugün sadece adını değiştirdik: “Sosyal hava.”
- Bireysel Rezonans: Senin o günkü frekansın, kimi çektiğini belirler. Düşükteysen, düşükleri çekersin. Bu kişisel suç değil. Evrenin fizikle yaptığı bir dans.
Kötü Günler Sayılı mı, Planlı mı?
Bir teoriye göre, zaman bir algoritmadır. Ve her insan doğum anında bu algoritmanın içindeki bir döngüye bağlanır. Buna göre bazı günlerin “senin için kötü geçmesi” kader değil, programdır. Ve bu program döngüsel işler. Yani her 9, 27, 81 günde bir tekrar eder. Bu teoriye göre bir takvim oluşturulabilir. Ama o takvim hiç yayımlanmadı. Çünkü eğer herkes kötü günlerini bilirse, kötüye hazırlıklı olur. Ve kötülük, hazırlıksız insanı sever.
Herkesin Kötü Günü Aynı Anda mı?
Bazı günler evet. Örnek mi? Tüm dünya borsaları aynı anda çöktüğünde... Birçok ülkede aynı anda sosyal karmaşa çıktığında... İstatistiklere göre bazı günler, intihar, boşanma, kavga ve hatta kazalar fırlıyor. Ama kimse bu verileri bir araya getirmiyor. Çünkü bir araya getirirsen, deseni görürsün. Ve desen seni ürkütür.
Peki Ne Yapmalı?
Önce günü hissederek yaşa. Takvim değil. Göz değil. Hissin seni yönlendirsin. Eğer sabah uyanır uyanmaz bir karanlık varsa... o gün senin değil. Kendini zorla parlatma. O gün geri çekil. Titreşimi geçene kadar bekle. Çünkü bazı günler hayatta kalmak, parlamaktan daha değerlidir.
Ve bil ki: Günler aynı değil. Zaman bir kumaşsa, her gün onun ayrı bir ipliğidir. Kimi gün sağlam, kimi gün pamuk gibi dağılır. Sen o gün hangi ipliğe denk geldin? Asıl soru bu.