İnsanlar bir araya gelir… Ve çok hızlıca bölünürler. Takımlar tutarlar. Partilere bağlanırlar. Mezheplere, cemaatlere, gruplara, fikir kalıplarına, ideolojilere. Sonra “biz” derler. Ama o “biz”, sadece “onlar”ı yaratmak içindir.

Bir Galatasaraylı bir Fenerbahçeliye neden düşman olur? Bir A partilinin B partiliye düşmanlığı gerçekten fikir ayrılığı mı? Yoksa, düşmanlık duygusunun kendisi mi içlerine yedirildi? Bir mezhebe bağlı biri, ötekini neden “eksik imanlı” görür? Gerçekten inandığı için mi, yoksa öyle öğretilmiş olduğu için mi?

Takım Tutan İnsan, Kendini Tutan Sisteme Hizmet Eder

Bir futbol kulübü, senin için ne yapar? Sana iş verir mi? Ekonomik bir fayda sağlar mı? Aileni geçindirir mi? Hayır. Ama sen onun için pankart açarsın, kavga edersin, kan dökersin. Kendini onunla tanımlarsın. Çünkü senin olmayan bir şeye ait olmak, sana “benlik” verir. Ama bu benlik aslında sana ait değildir. Kiralanmıştır.

Ve sistem bunu sever. Çünkü sen enerjini, öfkeni, tutkunu, zekânı, sorgulamanı artık asıl sorunlara değil, sahte kimliklere harcamaya başlarsın.

Parti Taraftarlığı: Kutsal Aidiyetin Sahte Gömleği

Bir siyasi partiyi savunmak, onu eleştirmekten daha kolaydır. Çünkü düşünmek yerine, sadece sahiplenirsin. Tıpkı bir takım tutar gibi. Ama işin çarpıcı kısmı şu: Sen parti tutarken, o parti seni tutmaz. Sen lider için kendini parçalarken, o lider seni hiç tanımaz. Ama sen, senin gibi düşünmeyen komşunu düşman ilan edersin.

Oysa senin düşmanın, ne o komşun, ne o taraftar, ne de o mezhep mensubu. Senin düşmanın, seni birbirine düşüren sistemi besleyen yapay kutuplaştırma planı.

İnsanlar Neden Ayrılmak İster?

Çünkü ait olma arzusu, psikolojik bir ihtiyaçtır. Ama bu ihtiyaç suistimal edilir. Ve insanlara “bir yere ait ol, ama karşı tarafı dışla” öğretilir. Bir fikir, başka bir fikri aşağılamak için değil; kendini geliştirmek için var olmalıydı. Ama artık fikir, silah oldu.

Din ve Mezheplerle Bölünen İnsan: İnancın Ticarileştirilmesi

En çarpıcısı da budur: Tanrı’ya giden yollar bile markalaştırılmıştır. Her mezhep, her tarikat, her grup kendi Tanrı anlayışını en doğru ilan eder. Kendinden olmayanı dışlar. Ve işin en acı tarafı, bu dışlamalardan para kazanılır. İnanç bile artık bir kimlik pazarlamasıdır.

Camiler bile mezhep farkıyla ayrılırken, insanlar “birlik” duası eder. Bu ne büyük bir çelişki! İnanç, bölünmek için değil birleşmek içindi. Ama bugün inanç bile, şirket gibi çalışıyor.

Böl, Yönet, Kazan

Bu sistemin adı budur: Böl, birbirine düşür, kutuplaştır, korkut, sonra kontrol et. Parti fanatikleriyle futbol taraftarları arasındaki fark yoktur artık. İkisi de aidiyet maskesiyle manipüle edilir. Çünkü öfke birleştirirse, düşünce bölünür.

Ve düşünmeyen insanlar kolay yönetilir. Sen “bizim takım kazandı” diye sevinirken, belki de asıl kazanan, seni oraya yönlendiren bilinç mühendisliğidir.

İnsanlar Neden Bu Tuzaklara Düşer?

Çünkü yalnız kalmaktan korkarlar. Yalnız fikir üretmek zordur. Ama gruba ait olmak kolaydır. Senin yerine düşünen bir kalabalık vardır. Senin yerine düşman seçen bir sistem vardır. Senin yerine öfke üreten bir yapı vardır.

Ve sen, düşünmeden yaşarsın. Ama sanırsın ki savunduğun şey senin görüşün. Oysa sana öğretilmiştir. Ve sen bir programın uzantısı olmuşsundur.

Ne Zaman Kurtulabilirsin?

Sen ancak kendinle yüzleştiğinde özgürleşirsin. Bir takım tutmadan da insan olabileceğini, bir partiye oy vermeden de düşünebileceğini, bir mezhebe bağlı olmadan da Tanrı’yı bulabileceğini fark ettiğinde… işte o zaman sistem senden korkmaya başlar.

Çünkü artık sen, kolay yönetilen bir kitle değil, bağımsız bir bilinç olmuşsundur.

Ve Son Soru:

Sen gerçekten “sen” misin? Yoksa tuttuğun takımın, desteklediğin partinin, ait olduğun grubun sesi misin? Eğer hepsini çıkartırsan… geriye ne kalıyor?

Belki de en çok korktukları şey budur: Senin o sessizliğin içinde, gerçek benliğini bulman.

<p>İnsanlar bir araya gelir… Ve çok hızlıca bölünürler. Takımlar tutarlar. Partilere bağlanırlar. Mezheplere, cemaatlere, gruplara, fikir kalıplarına, ideolojilere. Sonra “biz” derler. Ama o “biz”, sadece “onlar”ı yaratmak içindir.</p> <p>Bir Galatasaraylı bir Fenerbahçeliye neden düşman olur? Bir A partilinin B partiliye düşmanlığı gerçekten fikir ayrılığı mı? Yoksa, düşmanlık duygusunun kendisi mi içlerine yedirildi? Bir mezhebe bağlı biri, ötekini neden “eksik imanlı” görür? Gerçekten inandığı için mi, yoksa öyle öğretilmiş olduğu için mi?</p> <h2>Takım Tutan İnsan, Kendini Tutan Sisteme Hizmet Eder</h2> <p>Bir futbol kulübü, senin için ne yapar? Sana iş verir mi? Ekonomik bir fayda sağlar mı? Aileni geçindirir mi? Hayır. Ama sen onun için pankart açarsın, kavga edersin, kan dökersin. Kendini onunla tanımlarsın. Çünkü senin olmayan bir şeye ait olmak, sana “benlik” verir. Ama bu benlik aslında sana ait değildir. Kiralanmıştır.</p> <p>Ve sistem bunu sever. Çünkü sen enerjini, öfkeni, tutkunu, zekânı, sorgulamanı artık asıl sorunlara değil, <em>sahte kimliklere</em> harcamaya başlarsın.</p> <h2>Parti Taraftarlığı: Kutsal Aidiyetin Sahte Gömleği</h2> <p>Bir siyasi partiyi savunmak, onu eleştirmekten daha kolaydır. Çünkü düşünmek yerine, sadece sahiplenirsin. Tıpkı bir takım tutar gibi. Ama işin çarpıcı kısmı şu: Sen parti tutarken, o parti seni tutmaz. Sen lider için kendini parçalarken, o lider seni hiç tanımaz. Ama sen, <em>senin gibi düşünmeyen komşunu</em> düşman ilan edersin.</p> <p>Oysa senin düşmanın, ne o komşun, ne o taraftar, ne de o mezhep mensubu. Senin düşmanın, seni birbirine düşüren sistemi besleyen <strong>yapay kutuplaştırma planı</strong>.</p> <h2>İnsanlar Neden Ayrılmak İster?</h2> <p>Çünkü ait olma arzusu, psikolojik bir ihtiyaçtır. Ama bu ihtiyaç suistimal edilir. Ve insanlara “bir yere ait ol, ama karşı tarafı dışla” öğretilir. Bir fikir, başka bir fikri aşağılamak için değil; kendini geliştirmek için var olmalıydı. Ama artık fikir, <em>silah</em> oldu.</p> <h2>Din ve Mezheplerle Bölünen İnsan: İnancın Ticarileştirilmesi</h2> <p>En çarpıcısı da budur: Tanrı’ya giden yollar bile markalaştırılmıştır. Her mezhep, her tarikat, her grup kendi Tanrı anlayışını en doğru ilan eder. Kendinden olmayanı dışlar. Ve işin en acı tarafı, bu dışlamalardan para kazanılır. İnanç bile artık bir <strong>kimlik pazarlamasıdır.</strong></p> <p>Camiler bile mezhep farkıyla ayrılırken, insanlar “birlik” duası eder. Bu ne büyük bir çelişki! İnanç, bölünmek için değil birleşmek içindi. Ama bugün inanç bile, şirket gibi çalışıyor.</p> <h2>Böl, Yönet, Kazan</h2> <p>Bu sistemin adı budur: Böl, birbirine düşür, kutuplaştır, korkut, sonra <em>kontrol et</em>. Parti fanatikleriyle futbol taraftarları arasındaki fark yoktur artık. İkisi de aidiyet maskesiyle manipüle edilir. Çünkü öfke birleştirirse, düşünce bölünür.</p> <p>Ve düşünmeyen insanlar kolay yönetilir. Sen “bizim takım kazandı” diye sevinirken, belki de asıl kazanan, seni oraya yönlendiren bilinç mühendisliğidir.</p> <h2>İnsanlar Neden Bu Tuzaklara Düşer?</h2> <p>Çünkü yalnız kalmaktan korkarlar. Yalnız fikir üretmek zordur. Ama gruba ait olmak kolaydır. Senin yerine düşünen bir kalabalık vardır. Senin yerine düşman seçen bir sistem vardır. Senin yerine öfke üreten bir yapı vardır.</p> <p>Ve sen, düşünmeden yaşarsın. Ama sanırsın ki savunduğun şey senin görüşün. Oysa sana öğretilmiştir. Ve sen bir <em>programın</em> uzantısı olmuşsundur.</p> <h2>Ne Zaman Kurtulabilirsin?</h2> <p>Sen ancak <strong>kendinle yüzleştiğinde</strong> özgürleşirsin. Bir takım tutmadan da insan olabileceğini, bir partiye oy vermeden de düşünebileceğini, bir mezhebe bağlı olmadan da Tanrı’yı bulabileceğini fark ettiğinde… işte o zaman sistem senden korkmaya başlar.</p> <p>Çünkü artık sen, kolay yönetilen bir kitle değil, <em>bağımsız bir bilinç</em> olmuşsundur.</p> <h2>Ve Son Soru:</h2> <p>Sen gerçekten “sen” misin? Yoksa tuttuğun takımın, desteklediğin partinin, ait olduğun grubun sesi misin? Eğer hepsini çıkartırsan… <em>geriye ne kalıyor?</em></p> <p>Belki de en çok korktukları şey budur: Senin o sessizliğin içinde, <em>gerçek benliğini bulman.</em></p>