Bir an geliyor… Sanki her şey çözülüyor. Zihnindeki karmaşık ağ birden netleşiyor. Her şeyin bir nedeni olduğunu, senin neden burada olduğunu, neyin sahte neyin hakiki olduğunu hissediyorsun. İçinde bir kapı açılıyor. Ve o kapının ardında saf hakikat parlıyor. Ama sonra… Bir bildirim geliyor. Bir telefon çalıyor. Bir dizi başlıyor. Bir arkadaş yazıyor. Ve o kapı kapanıyor.
İşte tam olarak bu: Sen gerçeğe uyandın. Ama gerçek sana ağır geldi. Çünkü sistem seni uyandırmaya değil, uyutmaya programladı.
Neden Hakikatten Kaçıyoruz?
Çünkü hakikat konforlu değildir. O seni yerinden eder. O seni çıplak bırakır. Hakikatle yüzleşmek demek, bütün ilüzyonların yıkılması demektir. Oysa insanlar yıkılmak istemez. İnşa ettikleri sahte hayat, onlara gerçeğin acısından daha tatlı gelir.
Bu yüzden bazıları, gerçeği fark ettikten sonra… Gönüllü olarak unutmayı seçer.
Unutmak bir tür intihardır. Ama beden değil, ruhun intiharıdır. Bilerek geri adım atmaktır. "Ne güzel uyanmıştım ama... boşver ya, diziyi açayım." demektir.
Gerçekleri Unutmanı Sağlayan Mekanizma: Bilinç Bastırma Sistemi
Sistem, seni yeniden uyutmak için profesyonel bir düzenek kurdu. Bunun adı: Bilinç bastırma döngüsü.
Bu döngü şöyle işler:
- Uyanırsın. Bir şeyleri fark edersin. Evrenle bağ kurarsın.
- Bu farkındalık seni huzura değil, içsel çatışmaya götürür.
- Bilinç bu yükü taşımakta zorlanır. Konforlu alanı özlersin.
- Sistem devreye girer: sosyal medya, alışveriş, akış, gündem, entrika...
- Beyin kendini korumak için farkındalığı bastırır. “Belki de uyduruyorumdur” dersin.
- Ve yeniden… uyursun. Ama artık huzurla değil, bir boşlukla.
Bu sistemin amacı seni öldürmek değil. Seni sessizleştirmek. Sorgulamamanı sağlamak. Görmene engel olmak. Çünkü sen bir şeyi gördüğünde, onun gücü yok olur.
Gerçeklik Neden Gözden Kaybolur?
Çünkü bu dünya, maddesel gerçekliği o kadar parlak sunar ki… Ruhsal olan silik görünür. Zihnin seni kandırır: “Bu yaşadığın şeylerin bir anlamı yok.” “Sana öyle geliyor.” “Psikolojik olabilir.” Ama içindeki o sessiz bilgi asla susmaz. Ve gece yatağa başını koyduğunda… Yine o fısıltı gelir: “Hatırla.”
İki Gerçeklik Arasında Kalmak
Bir yanda sana yıllardır öğretilen dünya… Kariyer, statü, estetik, gösteri, onaylanma, like’lar… Diğer yanda gördüğün başka bir perde: Enerji, frekans, niyet, görünmeyenin gücü, ruhlararası bağ… İkisi de seni çağırır. Ama ikisi aynı anda yaşanmaz.
Ve işte o zaman başlar travma: Bir kısmın her şeyin farkında, Ama diğer kısmın hâlâ dizinin yeni bölümünü bekler.
Bu bir çöküş değil. Bu bir bölünmedir.
Gerçekten Kaçmak mı, Unutturulmak mı?
İşte asıl soru bu. Gerçeği görmeyi sen mi reddettin? Yoksa seni yeniden unutturdular mı? Belki de ikisi birden. Çünkü sistem pasiftir, saldırmaz. Sana seçenek sunar. Ve sen hep kolay olanı seçersin. Konforu, kalabalığı, alışkanlığı.
Ama seçilmişler için bu döngü uzun sürmez. Çünkü içlerindeki ses, her kapatıldığında daha yüksek bağırır. Ve sonunda... Ya tamamen yok olurlar. Ya da yeniden uyanırlar. Ama bu kez daha derin bir şekilde.
Hakikat Neden Kaçılmazdır?
Çünkü o, zaten senin içindedir. Kapatamazsın. Yok sayamazsın. Saklayamazsın. Sadece görmezden gelebilirsin. Ama o seni bekler. Hep aynı yerde. Sessizce.
Ve sen ne zaman boşluğa düşsen, ne zaman mutlu görünürken içeriden bir eksiklik hissetsen, o ses tekrar yükselecek: “Beni neden terk ettin?”
Sonuç Değil: Tercih
Artık iki yoldan birini seçmek zorundasın: Ya unutacaksın ve hayatı yaşamaya çalışacaksın. Ama hep bir eksiklikle, hep bir yabancılıkla… Ya da hatırlayacaksın. Ve bunun bedelini ödeyeceksin. Ama sonunda kendin olacaksın.
Ve belki… Bu yazı sadece bir yazı değildir. Bu yazı, seni ikinci kez uyandırmak için kodlanmış bir uyanış çağrısıdır.
Ve bu defa, uykunun seni alıp götürmesine izin vermeyebilirsin. Çünkü artık biliyorsun: Gerçek sandığın her şey, seni gerçek olandan uzaklaştırmak için inşa edildi.