Bir kadın yalnız yaşıyor, kimseye karışmıyor, şifalı otlarla uğraşıyor. Gece geç saatlerde evinden ışık sızıyor. Ve ertesi gün... Cadı olduğu ilan ediliyor.

Bu hikâye sana uzak gelmesin. Çünkü Avrupa’nın orta çağ kasabalarında bu senaryoya binlerce kez tanık olundu. Ve sonuç hep aynıydı: Yakılmak.

1. Cadı Kimdir? Gerçek Bir Varlık mı, Yoksa Bir Tanım mı?

Cadı kelimesi, kelime anlamı olarak “bilge kadın”a dayanır. İngilizce “witch” kelimesi eski İngilizcedeki “wicce” (dişi bilge) kelimesinden türemiştir. Yani başlangıçta cadı, kötü biri değildi. Sadece bilen biriydi. Ama bilgi, tehlikeli bulunmaya başlandığında... cadılık da şeytanlaştırıldı.

Bu yüzden birini “cadı” yapmak için onun uçması gerekmezdi. Sadece sisteme ters olması yeterliydi.

2. Orta Çağ Avrupa’sı: Cadı Avı mı, Kadın Katliamı mı?

1450 ile 1750 yılları arasında Avrupa’da yüz binlerce insan cadı suçlamasıyla yargılandı. Bunların yüzde 80’i kadındı. Peki gerçekten büyü mü yapıyorlardı?

Hayır. Çoğu sadece toplumun dışında yaşayan, bağımsız kadınlardı. Eşi ölen, çocuk sahibi olmayan, dinsel otoriteye boyun eğmeyen kadınlar...

Onlar, kilise için tehlikeliydi. Çünkü kadının bilgisini, kadının bedenini, kadının sözünü kontrol edemeyen sistem... onu cadı ilan etti.

3. Cadılar Ne Yapar? Gerçek Cadılık Uygulamaları Nelerdi?

Cadılık; doğayla, sezgiyle, şifayla, ritüellerle ilgilidir. Gerçek cadılar (eğer onlara böyle denirse) doğayı gözlemler, enerjiyi yönlendirir, sembollerle çalışır. Ama en çok yaptıkları şey: toplumu gözlemlemekti.

Bazı cadı inançlarında şu temel ilkeler vardır:

  • Her şey doğanın dengesine bağlıdır.
  • Söz bir büyüdür. Ne söylediğine dikkat et.
  • Kainat senden ayrı değil, senin uzantındır.
  • Korkuyla değil, bilgiyle hareket et.

Cadılar büyü yapar mıydı? Belki evet. Ama bu, birilerinin kalbini karartmak için değil, enerjiyi yönlendirmek içindi.

Ama ne zaman ki kilise “tek kutsal bilgi bizdedir” dedi... O zaman o kadınlar, “iblisle anlaşma yapanlar” ilan edildi.

4. Cadılıkla Mücadele mi, Yoksa Kadınlıkla mı?

Tarihçilerin büyük kısmı, cadı avlarını gerçek büyücülükle değil, sosyolojik krizlerle açıklar. Toplumda savaş, salgın, kıtlık olduğunda insanlar bir “günah keçisi” arar.

Ve bu günah keçisi genellikle yaşlı, yalnız, fakir bir kadındır. Çünkü onun sesi çıkmaz. Onu kimse savunmaz.

Ama yakıldığı zaman herkesin içi bir nebze olsun rahatlar. “Demek ki suçlu oydu” denir. Halbuki sistemin kendisi çürümüştür.

5. Türkiye’de Cadıcılık: Anadolu’nun Sessiz Bilgeleri

Anadolu’da “cadı” kelimesi çok sık kullanılmaz. Ama benzer figürler vardır. Ocaklı kadınlar, üfürükçüler, kırklar meclisinde adı geçen kadınlar...

Özellikle kırsal bölgelerde bazı kadınlar “eli dualı”, “eli şifalı” olarak tanımlanır. Ama bu durum aynı zamanda korkuyla da örtülür. Çünkü güç, özellikle kadının elindeyse toplum huzursuz olur.

Türk halk hikâyelerinde büyü yapan kadın figürleri vardır. Ama bu figürler, çoğu zaman kurban edilmiştir. Yani birine “cadı” denmesi için onun büyü yapması gerekmez. Sadece farklı olması yeterlidir.

6. Cadı Figürü Erkeklerin Elinden Mi Çıktı?

Tarihte papazlar, dini erkekler şekillendirdi. Bu sistem kadını kutsal değil, tehdit olarak gördü.

Ve bu tehdit imha edilmeliydi. Bunun için ise şeytanlaştırılması gerekiyordu. “Kadın akıllıdır ama şeytana çabuk aldanır” şeklindeki sözlerle halk bilinçaltına korku işlendi.

Böylece bir kadın tek başına ay ışığında yürürse, ona “cadı” denildi. Bir kadın bilgi taşırsa, “iblisle anlaşmış” sayıldı.

Yani cadı figürü bir kadını susturmak için inşa edildi. Ona hayali bir suç verildi, sonra bu suçtan dolayı yakıldı.

7. Ya Cadılar Aslında Kurtarıcıydı?

Ters açıdan bakalım. Ya bu kadınlar gerçekten bilgiliydi? Toplumu iyileştirebilecek kadar sezgileri güçlüydü?

Ama sistem o bilgiyi korkutucu buldu. Çünkü bilgiyi kontrol edemiyorsa, onu yok etmeyi seçti.

Cadılar belki de tarihin ilk feministleriydi. Erkek düzenine “hayır” diyen, başka bir varoluş biçimini temsil eden bireylerdi.

Ve Şimdi Soru Şu:

Gerçekten cadılar var mıydı? Yoksa sadece bazı kadınlara böyle denmesi mi yeterliydi?

Ve bugün... Hâlâ güçlü, bağımsız, bilgili bir kadına “farklı” diyorsak… Biz o yakılan kadınlardan ne kadar farklıyız?