1986 yılında Japonya’nın Yonaguni Adası açıklarında dalış yapan bir dalgıç, suyun 25 metre altında devasa bir yapı fark etti. Basamaklar, platformlar, keskin açılar, koridor benzeri geçitler… Sanki Atlantis kıyıya vurmuştu. Ama ilginç olan, bu yapının hiçbir kayıtta geçmemesi değil. Asıl soru şuydu: Bunu kim yaptı?

Yapının Özellikleri: Çok Fazla “Tesadüf” Var

Yonaguni yapısı yaklaşık 150 metre uzunluğunda ve 20-25 metre yüksekliğindedir. İçinde:

  • 90 derecelik merdivenler
  • Kesilmiş gibi görünen dev bloklar
  • Koridor benzeri hatlar
  • Kaya üzerinde “oyulmuş” semboller

Jeologların bir kısmı, “bu yapı doğaldır” diyor. Erozyon, depremler ve deniz akıntıları, bu yapıyı şekillendirmiş olabilir. Ama o zaman neden neredeyse mimari simetri taşıyor? Neden bu kadar

Kayıp Bir Medeniyetin Gölgesi mi?

Bazı araştırmacılar, Yonaguni’nin binlerce yıl önce yüzeyde olan bir yerleşim olduğunu düşünüyor. Olası tarih: M.Ö. 10.000 – 12.000 arası. Yani Buzul Çağı’nın sonunda… Yani insanlık tarihinden önce… Yani tarih kitaplarının “henüz medeniyet yoktu” dediği zamanlarda.

Eğer bu yapı o dönemden kalmaysa, bugüne kadar öğrendiğimiz bütün tarih yanlış demektir. Çünkü bu kadar gelişmiş bir taş işçiliği, ancak kentleşmiş ve hesap yapabilen bir uygarlığın ürünüdür. Ama tarih, bunu kabul ederse… kendi temellerini inkar eder.

Bilimin Cevabı: Rastlantı mı, Reddediş mi?

Japonya’daki Tokyo Üniversitesi’nden bazı jeologlar yapının doğal olduğunu savunuyor. Ama aynı üniversitede görevli bazı arkeologlar yapıdaki simetrik çizgilerin ve insan müdahalesi izlerinin göz ardı edilemeyeceğini belirtiyor. Aynı kurumda iki zıt fikir. Bu bile başlı başına garip.

Yapının bazı bölümlerinde, heykel başı benzeri çıkıntılar, sunak gibi duran bölümler var. Hatta bazı dalgıçlar, “kapı” ve “yol” benzeri yapılarla karşılaştıklarını söylüyor. Ama hiçbir resmi kurum bu görüşleri resmileştirmiyor. Neden?

Gizlenmiş Bilgi mi, Anlamlandırılamamış Gerçek mi?

Tarih boyunca bazı yapılar, bulunmalarına rağmen anlatılmamıştır. Çünkü bazı keşifler, uygarlığın “doğrusal gelişim” inancını yıkar. Eğer geçmişte ileri bir medeniyet vardıysa, bu bugün bilinen bütün “başlangıç noktalarını” anlamsız hale getirir.

Yonaguni işte bu çelişkinin merkezidir: Doğal mı, yapay mı? İnsan eli mi, doğa sanatı mı? Gerçekten orada ne var? Yoksa hepimiz, bir “unutulmuşun hatırlanamayan hatırasına” mı bakıyoruz?

Gerçeklik Kavramının Yıkımı

Sonuçta mesele sadece taş değil. Mesele, geçmişin üstüne ne kadar “bugün” bastığımız. Eğer geçmişteki bir yapı bugünü sarsıyorsa… belki de bugün hiç sandığımız kadar “gerçek” değildir.

Yonaguni bize bir şey söylemiyor. Çünkü belki de o yapı, bir zamanlar insanlar değil, zamanı unutanlar için inşa edildi. Ve biz sadece, o unutulmuş zamanın izine rastladık.

Belki doğa yapmadı. Ama belki insan da yapmadı. Belki bu yapı, unutuşun mimarisi.