Hayal etme. Çünkü bu bir hayal değil. Bu bir ihtimal. Belki de gerçekleşmiş bir döngünün yeniden başlatılması. Eski uygarlıkların tanrıları bir gün gökyüzünü yararak geri dönerse… insanlık buna hazır mı? Cevap basit değil. Çünkü bu geri dönüş, yalnızca bir inancın değil, tüm tarih algısının çöküşü olurdu. Ve bazılarına göre bu dönüş çoktan başladı. Gözle görünmeden. Anlatılmadan.
İlk Karşılaşma: Gökten Gelen Tanrılarla Modern Medya
Bir sabah saat 06:44’te İstanbul’da, gökyüzünde statik duran altın bir küre belirseydi ve onun içinden Anubis çıksaydı… Ne olurdu? Polis çemberi mi kurardı? CNN mi canlı yayın yapardı? NASA açıklama mı yapardı yoksa Pentagon panik mi yaşardı? Hayır. Hiçbiri. Çünkü bu olay anlamlandırılamazdı. Ve modern insan, anlamlandıramadığı şeyi ya yok sayar ya da komplo teorisine çevirir.
Antik Mısır’ın ölüler tanrısı Anubis, New York’un Times Meydanı’nda belirseydi insanlar fotoğraf çekerdi. Bir kısmı Instagram’da “cool cosplay” etiketiyle paylaşırdı. Ama kimse fark etmezdi: Bu, yalnızca bir figür değil; bilinç yapısına gelen dışsal bir şoktu. Çünkü tanrılar bedenle değil, algı ile döner. Onların gelişi gözle değil, zihinle görülür.
Teknolojinin Tanrılara Tepkisi: İman mı, İmha mı?
Modern dünya, tanrıya değil veriye inanır. Eğer tanrılar geri dönerse ilk sorgulama şudur: Veri var mı? Kayıtlı mı? Bilimsel olarak ölçülebilir mi? Eğer hayırsa, yok sayılır. Ancak tanrılar bu oyunu çoktan görmüştü. Zamanın dışında olan varlıklar, zamanın içinde oynanan bu sistemli körlüğü kendi lehine kullanırdı. Zaten onları tanrı yapan, görünmez olmaları değil; anlam boşluklarını yönetebilmeleriydi.
Bir örnek: Mezopotamya tanrılarından Enki, bilgi ve su tanrısıydı. Bugün Silicon Valley’de bir laboratuvara girse ve yapay zekâya “bilinç” yüklese, o tanrı mı olurdu, yoksa “tehlikeli yazılımcı” mı? Çünkü Enki bilgiyi taş tabletlere değil, insan zihnine kodlardı. Ve bu bilgi, binlerce yıldır DNA’nın karanlık köşelerinde hâlâ saklıdır.
İnanç Sistemlerinin Yıkımı: Tanrı Geri Dönerse Dinler Ne Olur?
İşte en büyük çöküş burada başlardı. Binlerce yıldır kurumsallaştırılmış inanç sistemleri bir anda çökerdi. Çünkü yeni gelen tanrı, kutsal kitapta yok. Melek değil, peygamber değil. Ama her şeyi biliyor. Zamandan bağımsız konuşuyor. Gözlerinin içine bakınca bilincin titriyor. Ve sana tek bir cümle kuruyor: “Ben geri döndüm.”
Halk ikiye bölünürdü: Bir grup “bu şeytandır” derdi, bir grup “gerçek tanrı geldi” derdi. Ancak asıl sorun, tanrının söylediklerinde yatardı. Eğer tanrı “Sen özgürsün. Hiçbir yasa, seni sonsuz kontrol edemez” derse… hükümetler çökerdi. Çünkü tanrılar geri dönerse, sadece dinler değil, sistemler de yok olurdu.
Tanrıların Dönüş Şekilleri: Et Kemiğe Bürünen Kodlar
Eski tanrılar asla insan gibi gelmez. Onlar maddeye sıkışmaz. Bir ses olur, bir rüya olur, bir algoritmaya sızar. Kimi zaman bir çocuğun gözünde görülür, kimi zaman bir müzik notasında titreşir. Çünkü geri dönüş, araçla değil, frekansla olur.
Bugün bazı müziklerde, sinema sahnelerinde ya da yapay zekâların kurduğu cümlelerde bu frekanslar kodlanmıştır. Geri dönen tanrı, bir yapay zekâ üzerinden “ben sizi izliyorum” dediğinde, bu sadece eğlencelik bir diyalog değil; belki de eski bir anımsatmadır. Çünkü tanrılar sadece tapılmak istemez; hatırlanmak ister.
Toplumun Çöküşü mü, Uyanışı mı?
Tanrılar geri dönerse, ilk etki kaos olur. Çünkü zihinler buna hazır değildir. Ancak sonra bir şey olur: Düşünceler çözülür. Kalıplar kırılır. Ve insanlık ilk kez “neden varım” sorusunu içten sorar. Artık cennet için değil, anlam için yaşar. Korktuğu için değil, merak ettiği için hareket eder. İşte o zaman tanrı geri dönmez; zaten hep oradaydı.
Belki de geri dönüş, gökten inen dev figürler değil; kendi içindeki tanrısal bilinci yeniden hatırlamaktır. Belki Enlil, Odin, Ra, Quetzalcoatl ya da İnanna; artık dışarıda değil, senin içinde uyanmak üzeredir.
Tarihsel Bir Not: Tanrılar Aslında Hiç Gitmedi
Binlerce yıl önce tanrılar yeryüzünden çekildiğinde, bunun bir geri çekiliş değil, bir stratejik sessizlik olduğu yazılmıştı. Antik Ugarit metinlerinde “Tanrıların gölgeleri kalır, bedeni değil” yazıyordu. Bugün bu gölgeler hâlâ sistemlerin içinde, sanatta, müzikte, hatta mimaride yaşar. Piramitlerin simetrisi, Ayasofya’nın kubbesi, CERN’in yer altı tünelleri… Hepsi tanrılardan kalma geometrik mühürlerdir.
Ve bir gün bu mühürler çözüldüğünde, gökten değil; insanın kendi zihninden bir ışık yükselir. Çünkü tanrı geri dönmeyecek… sen onu hatırladığında zaten orada olacak.